27 Aralık 2012 Perşembe

senin baban bir kayaydı yavrum...


‘I’m a stone…

I do not move…

Very slowly,

I put snow in my mouth,

Then he won’t see my breath.

21 Aralık 2012 Cuma

kıyametin kıymetini bilmek gerek...


Popüler olmak için kehanette falan bulunacaksın arkadaş! Boş, ya da dolu, atıp, tutacaksın. Öyle Aztekler gibi kafa kesip ayin yaparak hem zamanı hem vatandaşı heba etmek yersiz. Uygarlığına gizemli bir hava katmak için sıkacaksın biraz, reklamını yapacaksın…

18 Aralık 2012 Salı

bu ilişkide sen fazlasın...


Öyle boş boş bakakalmışım seni dinlerken…
Savaş filmlerinde yakınına bomba düşen askerlerin kulağındaki çınlama misali, tam da üzerime yediğim bombadan sonra, kulağımdaki uğultu eşliğinde uzun uzun ciddi açıklamalar yapan dudaklarını izlemişim…

13 Aralık 2012 Perşembe

insan satılık bir canlıdır...


Ne çok maskemiz var şu hayatta… İnsan daha yatağında uyanır uyanmaz maskelerini bir bir takmaya başlıyor. Her ortama, her duruma göre, bulunduğu kabın şeklini alan sıvı misali şekilleniyoruz. Evde ayrı, aileyle ayrı, arkadaşlarla ayrı, sanal dünyada ayrı, hele iş dünyasında apayrı insanlarız.  Bunu kötü anlamda söylemiyorum. Hayat, bir pazarlamadır. Elbette ki bu pazarlamanın içinde satmaya en hevesli olduğumuz malzeme bizzat kendimizdir.

4 Aralık 2012 Salı

muhafazakarlaştıramadıklarımızdan mısınız?..


İrtica tehlikesi ya da dinin elden gitmesi kaygısı, siyaseten kaşımaya çok açık meseleler olarak tarih boyu önümüze ısıtıla ısıtıla sunulmuştur. Ne yazık ki, siyasi mecralarda, muhafazakarlar yeniliğe, çağdaş yaşama kapalı ucubeler, çağdaş yaşamı benimsemiş insanlar, dinsiz, halktan kopmuş, örfüne adetine ihanet eden bir grup ahlak yoksunu olarak tanımlanmıştır...

22 Kasım 2012 Perşembe

tipitip...


...Tuvaca, dünyadaki pek çok küçük dilden biri. Yedi milyarlık dünya nüfusunu oluşturan insanlar, 7 bin civarında dil konuşuyorlar. Rusya’daki Tuva dilini konuşanların sayısı ise yalnızca 235 bin.
Tuvalılar, geçmişin önlerinde uzandığına, geleceğin arkalarında kaldığına inanıyorlar. Onlar için ‘gelecek’, ‘geri gitmek’ anlamını taşırken, ‘geçmiş’, ‘ileri gitmek’ anlamını taşıyor.
Songgaar: Geri gitmek, Gelecek
Burungaar: İleri gitmek, Geçmiş...

21 Kasım 2012 Çarşamba

kırmızı kazak erkeği...


Şimdi tam konuyu hatırlamam çok zor. Ama zaten bu tip durumları o kadar sık yaşıyorum ki, hangi birinden bahsedeyim bilemedim.  
Metafor dolu bir örnekle genelleyerek, şöyle kabaca izah etmeye çalışayım:

2 Kasım 2012 Cuma

babalar neler doğuruyor...


Yastığıma salyamı akıtacak ağırlıkta bir uykudan yeni yeni ayılıyorum. Bir tuhaflık var. Ferahlatırken endişelendiren bir tuhaflık…

1 Kasım 2012 Perşembe

matematikte zorlama yoktur...

Ortaokul son sınıftayım. Tahtada kel kafasını seyrelen yağlı saçları ile kısmen örtebilmiş, kolormatik gözlük - pötikare ceket kreasyonunda ısrarlı geometri hocamız, her daim ıslak dudaklarını yalayarak bizlere meşhur Pisagor Teoremi’ni anlatıyor.

1 Ekim 2012 Pazartesi

natural born mommies...


Projektörle yansıtılmış kocaman bir meme vardı perdede….
Şişkin karınları sınırları zorlayan yaba ayaklı, paytak kadınlar ve onlardan kalan yerlere sıkışmış  telaşlı kocaları ile tıka basa dolu bir sınıfta, perdedeki devasa memeye bakıyorduk hep birlikte … Eğitimi veren hemşirenin, ‘korkacak bir şey yok’ vurgusuna tezat, endişeli yüzler  ve  ‘sorum geldi’ ifadeleri hızla artmaktaydı. Telaşlanmaya, korkmaya hiç gerek olmadığının defalarca dikte edildiği bu havasız ortamda, insan başına gelecekler için işkillenmeden edemiyordu...

14 Eylül 2012 Cuma

et yidık...









Hayvan rızası efsanesinin post-Darwinci bir uyarlaması…

‘… Evcilleştirme, evrimsel bir gelişimdir. Ancak bu, insanların on binlerce yıl önce hayvanlara dayattığı bir düzen değildir. Bilakis evcilleştirme, bilhassa fırsatçı olan bazı türlerin, kendi kendilerine değil, insanlarla birliktelik kurarak yaşamlarını sürdürme ve gelişim sağlamanın daha muhtemel olduğu Darwinci deneme - yanılma yöntemi vasıtasıyla keşfettiğinde gerçekleşmiştir. İnsanlar, hayvanlara yiyecek, içecek, barınak sağladı, hayvanlar buna karşılık insanlara süt, yumurta ve et verdi. İnsanlar ile hayvanlar arasında yapılan bu anlaşmanın, hayvanlar açısından en azından şimdiye kadar gayet verimli olduğu aşikar… ‘

28 Ağustos 2012 Salı

bir kebapçı hatırası...


Duvarında nedense kilim asılı salaş bir kebapçının yere yakınlıkta sınır tanımayan taburelerine çömeşmiş, oturuyoruz. Hafif sıçrasak kıçımıza kaçacak gibi duran taburelerde, rahatımızın yerinde olmadığı, eğrilen ortopedilerimizden açıkça gözlemlenebiliyor. Yaşken eğilmeyen ağaçlar gibi zorlanıyoruz. Şehirli züppe sakilliği üzerimizde, dizlerimiz ağzımızda, bizimle ilgilenmelerini, sipariş almalarını bekliyoruz…

10 Ağustos 2012 Cuma

yumuşak karınlar, paralize babalar…


Suistimale açık, yumuşak karınların kıyasıya tekmelendiği  her sektörde olduğu  gibi ( sağlık, eğitim, evlilik… vs.) bebek alışverişlerinde de, ebeveynlerin başına gelecek bu anı dört gözle bekleyen esnaf arkadaşlar olduğunu ve beni, maliyetinin 500 katına kadar çıkan fırsat ürünleri silsilesinin beklediğini az çok kestirebiliyordum aslında…

8 Ağustos 2012 Çarşamba

hes’tasıyım şu nükleerin falan...


Bu uzun ve sıkıcı yazının çıkış noktası çok basit aslında: Devlet büyüklerimin sözünü dinledim yine…

3 Ağustos 2012 Cuma

avm treni: müsait bir yerde sıkıştım…


'Move your sexy body’ çalıyordu bangır bangır… Tekin Bilir, sıkı geçtiği AVM treninin içinde seksi vücudunu hareket ettirmek bir yana, burnunu bile kaşıyamaz durumdaydı. İçinde bulunduğu her ironik durumda yaptığı gibi yine tıslayarak hafifçe gülümsedi.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

kişisel olarak gelişime karşıyım....


Her şey, sizin elinizde!’ diye haykırdığında sıçradım, ve istemsiz bir şekilde elimdeki ‘her şey’ e, sıkıntıdan ritmik olarak çevirip durduğum tükenmez kaleme kısa bir bakış fırlattım.. Uzunca bir süredir elimdeki ‘her şey’ ile not almak hevesiyle açtığım bu kalbim kadar temiz, beynim kadar boş sayfaya anlamsız şekiller çizmekteydim. Söylenen hemen hiçbir şeyi dinlememiş, çok çok uzaklara gitmiştim. Beni kendime getiren işte bu haykırış oldu… Her şey benim elimdeydi…

2 Temmuz 2012 Pazartesi

mutluluğun resmini kaça satarsın?



Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?’ diye sordu üstat, eşi Vera Tulyakova’ya ithafen yazdığı ünlü ‘Saman Sarısı’ şiirinde…
Abidin duraksadı..

29 Haziran 2012 Cuma

erkek olmak zor zanaat...


Bir değnek vardı elinde iki ucu boklu… Neyi seçsen mesele…

Bu memlekette erkek olmak…
Bu memlekette kadın olmak…

Sen tuttun erkek olmayı seçtin. Gerçi her türlü işin zor, açık konuşayım. İlerleyen yaşlarda bu memlekette yalnızca ‘insan’ olmanın dahi ne denli zor olduğunu sevimsiz tecrübelerle göreceksin. Bıraktığımız enkaz için şimdiden özür dilerim. İşin siyasi, toplumsal tarafıyla seni boğmayacağım. Bunları sonra konuşuruz zaten…

22 Haziran 2012 Cuma

küçük sahil kasabası...


‘Gitmek lazım abi buralardan!’ dedi, bira bardağında kalan son yudumu kafasına dikip, hışımla boş bardağı masaya vururken…

‘Bu koca şehir, bu yaşam mücadelesi, stres beni yedi bitirdi… Artık dayanamıyorum. Çekip gideceğim buralardan güneylere…’

Fondip olarak adlandırılması için mübalağa etmek gereken son yudum birasının etkisinden midir, yoksa hayatın sillesini yemiş bir adamın takındığı dertli ifadeden midir bilinmez,  kat kat olmuş alnının bitimine doğru çatılmış kaşları, suratına az önce ‘bok’ görmüş tipinde bir ifade yerleştirmişti.

18 Haziran 2012 Pazartesi

biri bizi yalıtıyor...


Tadilat: İki genel tahrir arasında, bu kanunda yazılı sebeplerden dolayı binaların gayrisafi iratlarında ve arazinin kıymetlerinde vukua gelen devamlı ve tabii değişiklikler tesbit edilerek, yeni irat veya kıymetin tahmin edilmesi.‘

Bugünlerde eve yaptırmakta olduğum tadilatın tanımı, işte bu internette rastladığım ve bir bok anlamadığım açıklama olsa gerek… Benim tahmin ettiğim tadilatın çok çok ötesinde, çok daha karmaşık bir şeyler yapıyor olmalılar… Aksi takdirde bu kadar sorun yaşanması, uzun sürmesi, acı vermesi mümkün olmazdı…

13 Haziran 2012 Çarşamba

klipsli ETS ameliyatı oldum...


Eminim siz de başlığı okuyup, hiçbir şey anlamayan çoğunluktansınız. Böyle bir derdim olmasaydı benim de ‘klipsli ETS’ kavramından en ufak haberim olmazdı. Çok da güzel olurdu… Hayat işte…

7 Haziran 2012 Perşembe

jetgiller'i dava ediyorum...



Jetgiller Çamlıca sırtlarında
Hatırlıyor olmamız acı olsa da, Jetgiller diye bir çizgi film vardı. Sakın yanlış anlamayın, bir de ben, ‘ah o 80’lerde çocuk olmak’, ‘vah o 90’larda adolesan olmak’ gibi tırı vırılarla midenizi bulandırmayacağım. Tamam iyi hoş, geçmişi hatırladık, o yıllar ne güzeldi dedik de kardeşim herhalde bu konuda yazı yazmayan, geçmişimizin üzerinden geçmeyen kalmadı anasını satiim.

1 Haziran 2012 Cuma

bizim bizden büyük düşmanımız yok…



Hani diyoruz ya hep: ‘Bizim bizden başka dostumuz yok arkadaş!’ diye… Aslında hiç doğru gelmiyor, özellikle şimdilerde. Bu memleketin evlatları olarak, dünyada sevenimiz dostumuz olmadığı çok doğru. Ama bizim dostumuz biz de değiliz ne yazık ki… Bilakis, bizim bizden büyük düşmanımız yok…


17 Nisan 2012 Salı

analar babalar... sizde nasıl yürek var?...



Çocuk arifesi çevremde gözlemlediğim bazı detaylar bana daha da itici gelmeye başladı. Hassaslaşmanın ve aşırı tepkilerin, eşimden ziyade bende gözlemlenmesi ayrı bir yazı konusu zaten. Utanmasam aşericem.

6 Nisan 2012 Cuma

iki hayat, iki kanepe...


Her ne kadar 30’lu yaşlarının henüz başında olsa da, kendisini 50’lerinde hissediyordu Erkan… Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde doktora yapıyordu. Pek çok ek araştırma da cabası... Çoğu zaman evinden dışarı çıkmaz, o çok sevdiği kanepesinde, üzerine battaniyesini, kucağına lap topunu alıp, tüm gününü çalışarak geçirirdi.

4 Nisan 2012 Çarşamba

alışmadık cepte telefon...


Yenildim…

Uzun süredir akıllı telefonlara karşı yürütmüş olduğum çetin mücadele son buldu. ‘O ne abi, herkesin elinde bi ayfon, mal mal bakıyorlar, uyuz oluyorum’ diyerek aklımca aşağıladığım, posta koyduğum, hor gördüğüm  akıll cep telefonu teknolojisi sonunda galip geldi ve kendime en akıllısından bir tane aldım. Akıllı telefon aldım, dur şu aklımı bir kenara koyayım, o kadar para verdikten sonra artık hiçbir şey düşünmeme gerek yok refleksi benim bünyede de tezahür eder mi bilinmez ama ben de hayatı inanılmaz kolaylaştırıyor gazlarıyla hayatını anlamsızca karmaşıklaştıran zombi sürüsüne dahil oluverdim işte...

 

29 Mart 2012 Perşembe

ileri demokraasi...



Hepimizin bildiği gibi demokrasi, hitap ettiği tüm bireylere (vatandaşlarına), organizasyonu (devleti) şekillendirmek adına eşit hak ve özgürlük sunan yönetim biçimidir. Genel algı, devlet yönetim biçimi olmasına rağmen, üniversiteler, işçi ve işveren organizasyonları ve bazı diğer sivil kurum ve kuruluşlar da ‘demokrasi’ ile yönetilir. Aslında demokrasinin tanımı da algısı kadar zordur. Belki anlamı en sık çarpıtılan, sömürülen, kötüye kullanılan, içi boşaltılan kelimedir demokrasi…

26 Mart 2012 Pazartesi

o her şeyi blender*...


Göz kapaklarının ağırlaşması için her yolu denemişti… Tüm ışıkları kapatmak, radyo açmak, radyo kapatmak, ritmik nefes alıp vermek, kafayı yastığa gömmek… Yok! Herhalde yapısal, uykusu kaçtı mı tam kaçıyordu. Saat sabahın 3’üne yaklaşıyor ve yarın sabah işe gitmek için 7’de kalkması gerekiyordu. Yatakta zorlama bir iki dönüş sonrası kalkıp mutfağa yöneldi. Tereyağına kırdığı iki yumurtanın üzerine bolca peynir ufaladı. Aç mıydı? Hayır. Belki bir şeyler tıkınırsa kendini biraz daha mutlu hisseder, uyuyabilirdi. Zaten bu kiloları da sırf kendini oyalarken almıştı…

23 Mart 2012 Cuma

yaşam dediğin iki çizgiden ibaret...


Hatırlıyorum da, babam, yaptığım çocuklukları yermek, artık kazık kadar adam olduğumun altını çizmek için ‘bugün evlensen yarın çocuğun olur’ lafını kullanırdı hep… Ben de sanki biraz da müstehcen bir şeyler duymuşçasına gülümserdim mahcubiyetle karışık...


21 Mart 2012 Çarşamba

hafızamı kaybettim, hükümsüzdür



Bu yazacaklarım, hafızası ne iyi ne de kötü olan, ancak  hafızası iyi olanlara sürekli imrenen birinin safsatalarıdır. Geçenlerde şöyle bir kitaplarıma göz attım ve gerçeklerle yüzleştim. Birçoğunun belki genel anlamda temel içeriğini hatırlasam da maalesef, karakterleri hatta ana fikirlerinı bile anımsayamıyordum. Yani unutacaksak, neden en değerli boş vakitlerimizi kitap okumakla harcarız ki? Sonuçta çok da kalınca olmayan bir kitaba yoğun olarak minimum 6-7 saat harcamamız gerekir ki bitirebilelim. İnsan, bunu düşününce birden okuduğu kitapların neredeyse büyük bir zaman kaybı olduğu hissine kapılıyor.

1 Mart 2012 Perşembe

arkayı dörtleyelim...


Ekümenopolis: 1967 yılında yunanlı şehir planlamacı Constantinos Doxiadis taraf ortaya atılan günümüzün kentleşme ve nüfus artışı hızları göz önüne alındığında gelecekte dünyadaki bütün kentleşmiş alanların ve megapollerin kuşaklar halinde birleşeceği ve tek bir şehir oluşturacağı fikrini temsil eden bir terimdir.

Bu arada konunun İstanbul’da yapılması planlanan üçüncü köprü beraberinde oluşacak kaosu ve çarpık kentleşme problemini inceleyen aynı başlıklı güzeller güzeli belgeseli için bkz:


21 Şubat 2012 Salı

uçmalı mı uçmamalı mı?


Tamam, zamandan tasarrufu, güvenilirliği ve sunduğu olanaklar ile neredeyse alternatifinin olmamasına saygı duyarım. Ancak eminim, uçak seyahatinden bu denli nefret eden bir tek ben değilimdir. Yani sonuçta yerden 9-10 bin metre yüksekte saate 700-800 km yol kat etmek elbette ki havacılık sektörünün bize sunduğu eşsiz bir nimet ancak kendini uçağa atmak için verdiğin çaba ve çektiğin eziyet, bu teknolojiyi kullanmanın verdiği memnuniyeti, sanki çoğu zaman bir sinir harbine çeviriyor…
 

17 Ocak 2012 Salı

pilates of the caribbean



‘Bir kiii üç dört - son kiii üçç dört…’

Şrakkk!!! Bir kırbaç şaklıyor domalık vaziyette tapındığımız spor salonu laminantlarında…

‘Şimdi sık karnı, ayaklar pilates veesi… Gözümüz göbeğimizde, götümüz aya bakıyor, sık karnını bekle…’

6 Ocak 2012 Cuma

kafası güzel zionya krallığı





Doğa üstü yeteneklere ya da mucizelere inanma güdüsü insanın yaradılışında var her halde. Hepimiz olağan dışı bir şeyler görmek için can atıyoruz. Sanırım hepimiz hayatın her gün yaşadığımız o sıkıcı döngünün ötesinde bir takım ilginç niteliklere sahip olabileceği gerçeğini görmek istiyoruz. Yalan da olsa aldanmak hoşumuza gidiyor. Yoksa niye Copperfield amcamızı 3 milyar dolar serveti cebe indirip Claudia Shiffer ablamızla gönül eğlendirecek kadar kalkındıralım ki?
 

4 Ocak 2012 Çarşamba

nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?



Kaçımızın paçayı ucuz kurtardık ölümcül bir olaydan? Ne bileyim bir araba kazasından sağ çıkmak, kanseri yenmek, kurşunun sıyırıp geçmesi gibi… Aksiyonu az, rutini bol hayatlarımızda türlü badireler atlatmıyoruz elbette. Hele ki vaktinin büyük çoğunluğunu bilgisayar başında oturmakla geçiren çoğunluk için en ciddi tehlikelerden birisi her halde boğaza kaçan kraker… Öyle demeyin böyle ölen devlet başkanları, sanatçılar var tarihte hafazanallah. Henry Heimlich boşuna mı manevra buldu sanıyorsunuz?
 

2 Ocak 2012 Pazartesi

140 karaktere sıkışmış hayatlar...


Neymiş efenim, günümüzün trendi, sosyal haberleşmenin devrimi twittermış! 140 karakterde zırvala bişiler diyorlar sana. E sen de harf sayısının azlığından ne yazsan göze batacağından kendini kasa kasa anlatmaya çalışıyorsun düşüncelerini...

yeni yıl holey!





Hep beraber kutlanacak yeni bir yıl için daha geri sayıma başlandı. Yeni yıla dostlarla, sevdiceklerle girebilenler çok şanslı...Evet, çok eğleneceğiz, çılgınlar gibi kutlayacağız ama neyi kutlayacağımızın da bilinçlenmek adına faydası olduğunu düşünüyorum: 

oluyor mu?

,Sende de olmuyor mu?

30’lu yaşların ufak ufak kapını çalarken…
Hayat daha sorgulanası, ama sogulanmaktan korkulası bir hal almıyor mu git gide?
Kalbin sıkışmıyor mu düşündükçe?
Ve en kötüsü,
Artık eskisi kadar hızlı atmıyor mu senin de?

Sensizlik...


Sensizlik…


İşte yine o bildik ses… Her sabah, değiştirmeliyim diyorum bu alarmın sesini.. Ama yerine koyacağın hangi ses, beni sıcak yatağımdan kalkmaya zorlamakla yükümlendikten sonra kulağa hoş gelebilir ki? İşte… Yine başlıyoruz. Oysa ki biraz önce hiç bilmediğim bir yerde dillerini bile bilmediğim insanlarla sohbet ediyordum. Taa ki bu aptal sesi duyana kadar. İnsanın hayatından çalıyor diye zamanında bir hayli hakkını yediğim uyku, bu kadar tatlı olmak zorunda mısın? Seviyorum seni. Beni biraz önce ilk defa gördüğüm insanlarla bilmediğim bir dilde konuşturan kudretininin kölesi olmaya hazırım. Hazırım, bilinçaltımın bana oynadığı bilinç dışı oyunları bilincimin kir tutmuş oyunlarının yerine geçirmeye…