4 Ocak 2012 Çarşamba

nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?



Kaçımızın paçayı ucuz kurtardık ölümcül bir olaydan? Ne bileyim bir araba kazasından sağ çıkmak, kanseri yenmek, kurşunun sıyırıp geçmesi gibi… Aksiyonu az, rutini bol hayatlarımızda türlü badireler atlatmıyoruz elbette. Hele ki vaktinin büyük çoğunluğunu bilgisayar başında oturmakla geçiren çoğunluk için en ciddi tehlikelerden birisi her halde boğaza kaçan kraker… Öyle demeyin böyle ölen devlet başkanları, sanatçılar var tarihte hafazanallah. Henry Heimlich boşuna mı manevra buldu sanıyorsunuz?
 

Aslında durum vahim. Siz de uzayan ortalama insan ömrünü, hızla gelişen tıp dünyasına ve medikal ilerlemelere mi bağlıyorsunuz? Büyük yanılgı! Uzayan ortalama yaşam süremizi, ‘kıçımızın yer görmesi’ gibi basit bir prensiple açıklayabiliriz. Adamı mamutlar kovalarmış mamutlar! Veba salgınları süpürmüş ortalığı… Sen oturmuşsun bilgisayar başına, ev- iş, iş- ev mekik dokurken ne olabilir kardeşim sana? Sana diyorum beyaz yakalı arkadaşım, bakınma öyle arkana. Tek derdin kolestrol, şeker… E bi zahmet az yiyiver.

Efenim fatal bir olaydan götü kurtarıp sonra bunun gazı ile tarihte çığır açan insanlar var. Tabii başa gelen olaylardan sonra, olayı yorumlayan ve bundan ders çıkaran bünyeye de hakkını teslim etmek lazım gelir. Bizim başımıza böyle bir şeyler gelse olayı facebook, twitter üzerinden arkadaşlarımızla paylaştıktan sonra en yakın Starbucks’ın yolu tutulabilecek bir takım olaylar, bugün dünyanın şekillenmesinde rol oynayabilmektedir. Misal mi? Martin Luther.

Martin Luther, ailesine yaptığı bir ziyaret sonrası yıldırım çarpması tehlikesi atlatır. Öyle ki, canını zor kurtarır. Daha doğrusu Tanrı’nın canını kendisine bağışladığını düşünmeye başlar. Bu olaydan hareketle ‘Tanrı’ bilincini kendi içinde şekillendirerek maddiyattan uzak bir keşiş olmaya karar verir. Aldığı teoloji eğitimi ile harmanladığı keşiş hayatı kendisine sıra dışı bir rahipliğin kapısını aralar. Gel gelelim dönem (15.yy) öyle sıra dışılık falan kabul eden, fikir özgürlüğünün tavan yaptığı bir brain-storming dönemi değildir. Engizisyon mahkemelerinin terör estirdiği, hısımların  kolaylıkla iftira atarak bir birlerini ‘dinsel sapkınlık’ suçlamaları ile infaz ettirebildiği dönemlerden bahsediyorum. Suçlu bulunanların türlü işkencelerden geçirildiği, infaz edildiği bir dönem... O zamanlar at çamuru kalsın izi. (sanki şimdi farklı) Ne bir mobese kamerası var, ne de tanıklar...Adalet kilisenin tekelinde. Her günah çıkarma işleminden alınan yüklü paralar, kilise yardım paraları, kutsal emanet kisvesiyle dünya paraya satılan orijinallikten uzak parçalar (ör: İsa’nın çarmıhına ait tahta parçalar), Tanrı adına yapılan bağışlar derken katedraller dört köşe…

İşte böyle katolik baskıların en üst seviyelere ulaştığı bir dönemde Luther, 95 maddeden oluşan ‘Endüljansın Kuvvetine Dair Tezler’ adlı baş yapıtını gitmiş katedralin kapısına çakmış efenim. Canım kapısına çakmış derken çok da provokatif bir hareket olarak algılanmasın. O dönemde düşünceleri tartışmaya taşıma isteği böyle dile getirilirmiş. Yine de dönemin katolik rejimine yapılan bu baş kaldırı, Luther’deki testis sayısı ve ebadı konusunda çeşitli tartışmaların da önünü açmıştır. Tabii bütün tartışmalar bundan ibaret değildir. Bu bildiriden sonra her kutsal din gibi mütevazılık ve hoşgörü öğretileri barındıran Hristiyanlığın nasıl olup da bu kadar maddiyata ve şatafata dayalı, acımasız cezalar veren, işkenceyi mübah kılan bir din haline getirildiği soruları kafaları kurcalar olmuş.

Tabii ki, katolik dünyası hemen tedbirlerini alarak Luther’i aforoz eder ve galeyana gelen halkı onun bir şarlatan olduğuna inandırmak ister.Luther’den de derhal heretik fikirlerinden vazgeçmesini… Ancak delikanlılığın kitabının o dönemlerde yazıldığını düşündüren bıçkın Luther şu sözleri sarfeder:

"Kutsal Metinler ve akıl yoluyla ikna edilmediğim sürece papalar ve konsillerin otoritesini kabul edemem. Zira bunlar kendi aralarında çelişmekte ve benim vicdanım da sadece Tanrı'nın sözüne bağlıdır. Bu sebeple hiçbir görüşümden dönmüyorum çünkü kişinin vicdanına rağmen yazdıklarını inkar etmesi doğru ve güvenilir olmaz. Tanrı yardımcım olsun".
Neyse, sıkmayayım, her devrim gibi, ok yaydan çıktıktan sonra olaylar harlanır. Baskı rejiminden bunalmış halk, kendi haklarını ön plana çıkaran Luther’in yanında yer alır ve Protestan Reform Hareketi’nin ve Lüterci mezhebin temelleri atılır. Ölümüyle bıraktıkları bitmez, 1929’da doğan Michael isimli Baptis Papaza da isim önderliği yapar ve Michael olur size Martin Luther King Jr. Her ne kadar o, kendisine düzenlenen suikastten paçayı kurtaramasa da 39 yıllık kısa ömründe, Özellikle Rosa Parks olayının patlak vermesi ile, Afrika kökenli Amerikan halkının özgürlükleri için inanılması güç bir baş kaldırı hareketinin öncüsü olmuş, herkesin insanca ve özgür yaşaması için savaşmış ve ‘I’ve a dream’ konuşması ile tüm dünyanın kalbinde yer edinmiştir.

Orijinal Martin Luther’e dönecek olursak, benzer bir yıldırım olayı da bundan yaklaşık 200 yıl sonra 100 gaymeden tanıdığımız Benjamin Franklin’in, uçurtma deneyi ile başına gelir. Elektrik olaylarıyla ilgili araştırmalar yapan Franklin, elektrik yüklerindeki artı ve eksi uçlarını keşfeder ve elektrik yükünün korunumu ilkesini ortaya atar. Fırtınalı bir havada uçurtma uçurarak gerçekleştirdiği deneyi sonunda şimşeğin elektriksel bir olay olduğunu keşfeder.

İki olay da bizi farklı şekillerde aydınlatır, karanlıklardan uzak tutar. Şöyle bir düşünüyorum da elektriği henüz keşfetmemiş bir bünyenin bu deneyi hasarsız atlatması da bir nevi mucizedir. Sanırım mucizeler gerçektir. Bu özel insanlar bir şekil bizlere bağışlanmışlardır.

İnsan sormadan edemiyor, ‘Allahım! Benim mucizem nerede?’

En azından bizi karanlıklarda bırakma yarabbi…

mert

3 yorum:

  1. "Aydınlığa bir kibrit çakan, incelikli, derinlikli, hassas bir eser..."

    Malatya Post

    YanıtlaSil
  2. Dün Martin Luther'in günümüzün pop starı Kanuni tarafından desteklendiğine dair bir köşe yazısı okumuştum.. Üzerine senin yazını okuyunca bu ikili arasındaki ilişkiyi biraz daha araştırayım dedim ve google aramasında bulunan "Martin Luther Osmanlı Ajanı mıydı?" başlıklı sayfa ile irkildim.. Buradan ilgilileri uyarıyorum; bu sorudan iyi bir yazı, film hatta dizi bile çıkabilir.. Dikkat!

    YanıtlaSil
  3. Elbette ki Osmanlı ajanıydı.O dönem Osmanlı ajanı olmayan mı var? Bak orayı yazmayı unutmuşum :)

    YanıtlaSil