28 Ağustos 2012 Salı

bir kebapçı hatırası...


Duvarında nedense kilim asılı salaş bir kebapçının yere yakınlıkta sınır tanımayan taburelerine çömeşmiş, oturuyoruz. Hafif sıçrasak kıçımıza kaçacak gibi duran taburelerde, rahatımızın yerinde olmadığı, eğrilen ortopedilerimizden açıkça gözlemlenebiliyor. Yaşken eğilmeyen ağaçlar gibi zorlanıyoruz. Şehirli züppe sakilliği üzerimizde, dizlerimiz ağzımızda, bizimle ilgilenmelerini, sipariş almalarını bekliyoruz…

10 Ağustos 2012 Cuma

yumuşak karınlar, paralize babalar…


Suistimale açık, yumuşak karınların kıyasıya tekmelendiği  her sektörde olduğu  gibi ( sağlık, eğitim, evlilik… vs.) bebek alışverişlerinde de, ebeveynlerin başına gelecek bu anı dört gözle bekleyen esnaf arkadaşlar olduğunu ve beni, maliyetinin 500 katına kadar çıkan fırsat ürünleri silsilesinin beklediğini az çok kestirebiliyordum aslında…

8 Ağustos 2012 Çarşamba

hes’tasıyım şu nükleerin falan...


Bu uzun ve sıkıcı yazının çıkış noktası çok basit aslında: Devlet büyüklerimin sözünü dinledim yine…

3 Ağustos 2012 Cuma

avm treni: müsait bir yerde sıkıştım…


'Move your sexy body’ çalıyordu bangır bangır… Tekin Bilir, sıkı geçtiği AVM treninin içinde seksi vücudunu hareket ettirmek bir yana, burnunu bile kaşıyamaz durumdaydı. İçinde bulunduğu her ironik durumda yaptığı gibi yine tıslayarak hafifçe gülümsedi.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

kişisel olarak gelişime karşıyım....


Her şey, sizin elinizde!’ diye haykırdığında sıçradım, ve istemsiz bir şekilde elimdeki ‘her şey’ e, sıkıntıdan ritmik olarak çevirip durduğum tükenmez kaleme kısa bir bakış fırlattım.. Uzunca bir süredir elimdeki ‘her şey’ ile not almak hevesiyle açtığım bu kalbim kadar temiz, beynim kadar boş sayfaya anlamsız şekiller çizmekteydim. Söylenen hemen hiçbir şeyi dinlememiş, çok çok uzaklara gitmiştim. Beni kendime getiren işte bu haykırış oldu… Her şey benim elimdeydi…