1 Ağustos 2012 Çarşamba

kişisel olarak gelişime karşıyım....


Her şey, sizin elinizde!’ diye haykırdığında sıçradım, ve istemsiz bir şekilde elimdeki ‘her şey’ e, sıkıntıdan ritmik olarak çevirip durduğum tükenmez kaleme kısa bir bakış fırlattım.. Uzunca bir süredir elimdeki ‘her şey’ ile not almak hevesiyle açtığım bu kalbim kadar temiz, beynim kadar boş sayfaya anlamsız şekiller çizmekteydim. Söylenen hemen hiçbir şeyi dinlememiş, çok çok uzaklara gitmiştim. Beni kendime getiren işte bu haykırış oldu… Her şey benim elimdeydi…
Hiçbir şey benim elimde değildi. Şirketim tarafından gönderildiğim bir ‘kişisel ve profesyonel gelişim’ seminerlerinden birindeydim. Havalı isimlerine aldanıp, bu kurslardan medet ummayı ve anlamsız hayatıma yepyeni bir insan olarak sil baştan başlama heveslerimi birkaç kötü tecrübe sonrası tamamen bir kenara bırakmıştım. Artık bu havalı isimler benim için şöyle çağrışımlar yapmaktaydı:

Conflict \ Anger Management Training: Ağız Burun Girişmeden Önce bir Nefeslenme Eğitimi
NLP (Neuro-Linguistic Programming) Test : Ne kadar  Lavuk bir Pezevenksin Testi
Leadership Coarses: Çayını Dökmeden Alamayan Adamlar Bir Seminerle Nasıl  Geleceğin Liderleri Olur Kursları
Key to a Sustainable Success and Employee Dialogue: Sürdürülebilir Gaza Gelme ve Bu Gazı Çalışanına Sektirme Sanatı
Goal Agreement Training: Gol! Arda attı üç oldu! (Bak bunu hiç dinlememişim)
Paraliminals: Positive Thinking : Adı üstünde. Paran olacak ki hayata pozitif bakabilesin.
The Magic of Thinking Big: Kutumda Büyük Hissediyorum Öğretisi
How to Win Friends & Influence People: Madem Asosyalsin ve Para Batıyor Bir de Biz Seni Yolalım’a Giriş
The Art of Living: The Classic Manual on Virtue, Happiness, and Effectiveness: Seninki de Yaşam mı, Bak biz Nasıl Güzel Yaşıyoruz, Karılar Kızlar Semineri
Hep aynıydı. Bu seminerlerin, kursların, yüzünde kaskatı gülümsemesi ve başı ile sürekli onay hareketi yaparak sizleri kucaklayan, hayatı ve insan ilişkilerini tamamen çözmüş eğitmenleri  olurdu. Her cümleleri hayatın sırlarını ifşa ediyormuş gibi büyük özgüven vurgulamalarıyla sonlanır ve karşı tarafın (biz salakların) anlaması, söylenenleri hazmetmesi için ardından uzun bir sessizlik yaşanırdı (salak es'i). Seslerinde insanı çıldırtan, tahrik eden bir huzur ve dinginlik olurdu.


En kötüsü ise bu eğitimlerin özellikle interaktif şekilde düzenlenmesiydi. Arkasına saklanacak bir masa, ara sıra içinde kaynayıp gidilebilecek bir kalabalık, bu eğitimlerde düşünülemezdi. U şeklinde sıralanmış sandalyelerle, isim kartlarıyla ve cümle sonlarında size doğru hızla yönelip başını güvercin gibi sallayarak üzerine üzerine gelen eğitmenlerle, iştirak, kaçınılmaz bir hal alırdı. Uyduruk senaryolar, piyesler ve grup çalışmaları ile birbirlerini daha önce hiç tanımayan ama hoşlanmamakta da bir sakınca görmeyen katılımcılar,  konuşturulmak, empati kurmak zorunda bırakılır ve ortam gerildikçe gerilirdi…
Yaşamın, başarının ve ilişkilerin püf noktaları, nüanslarda  ve tahtaya çizdikleri ucube flowchart’larda gizliydi. Ama o kadar gizliydi ki, herhalde ben bundan bir çıkarımda şimdiye kadar bulunamamıştım (salağın özeleştirisi).

Flowchart’lara (akış şemaları) genellikle iki insan figürü ve bu figürlerin birisinin kalbinden çıkan diğerinin beynine saplanan oklar teması hakimdi. Okların üstleri,  genellikle bolca maddeler halinde, sustainability (sürdürülebilirlik), NLP (Algısal Davranış Kontrolü), authenticity (özgünlük), perception (algı), empati, karma gibi bir çok Türkçesi dahi bir boka benzemeyen,  içi boş ama kulağa havalı gelen kelimeler ile süslüydü. Benim kafamda ise pek de süslü olmayan bir soru, tüm huzurumu kaçırıyordu: ‘Bu insanlar bu eğitimlerden, kitaplardan çuvalla para kazanıyorlar değil mi?’
Denk geldiğim kitaplar ve televizyondaki davranış bilimciler, hep bir ağızdan aynı şeyi tekrarlıyorlardı aslında. Temel prensip oldukça basitti: ‘Olumsuz düşünürsen, negatif enerjiyi çeker, kötü hadiseleri başına toplarsın. Haaa olumlu düşünürsen de bıdı bıdı…’ Haklı olabilirlerdi. Mesela Ortadoğu'nun tepesine tarih boyu yağan bombalar, hiçbir zaman Amerika, İngiltere halkları gibi olumlu düşünemeyen halkların kendi marifetiydi aslında. Negatif enerjileri (bazen kendisine Napalm da denir) hep kendi üzerlerine çekiyorlardı. Ya aç gezen insanlar? Hep sıkıntı hep tasa vardı içlerinde. Bir gün olsun kahkahalarla güne uyanıp, temiz havayı içlerine çekip ‘ne güzel bir gün?’ diye düşünmüşler miydi? Yok! Suratsız mendeburlar. Sonuçta herkes ektiğini biçiyordu arkadaş… Hayat herkese adildi… Önemli olan hayattan ne istediğini bilmek ve onu gerçekten istemekti...


Kitabının kapağına ‘ayna’ koyan bir dangalak bile görmüştüm televizyonda. ‘Her şey seninle başlar’ hesabı. Kendi bezgin suratımıza bakıp, hayat felsefemizi değiştireceğiz. Uzun uzun anlatıyordu başından geçenleri. ‘Ben de sizin gibi bir zavallıydım’ izlenimi yaratmak için hayatında başına gelen sıkıntılardan bahsediyordu (salakla empati). Sonrasında birden her şey aydınlanmış, hayatına a-kalite bir çekidüzen vermişti. (Büyük bir ihtimal, ‘ulan şu kişisel gelişim tırıvırısından şahane para kapatırım’ şekli bir aydınlanma) O başarabildiyse, biz salaklar da başarabilirdik. Neden olmasındı?
Bir başka dejenere sosyolog, televizyonda ‘kahkaha terapisi’ adı altında bir grup insana zorla kahkaha attırıyordu. Kafalar oldukça güzel görünüyordu. Kararlı ve hafifmeşrep gözlerdeki amaç belliydi: çiğ kahkahalarla tüm sıkıntılardan, dertlerden uzaklaşmak, kötü enerjiyi defetmek… Görülmeye değer bir şey varsa, o da zorla kahkaha attırılmaya çalışılan bir dayının içinde bulunduğu karı gibi gülmekle, karizmanın bütününü korumak arasında gidip gelen yüz mimikleriydi. Rahatlamaktan çok dert sahibi olmuş gibi görünüyordu.
Herhalde sıkıcı ve çoğu zaman depresif hayatlarımızda, birileri bize başarının ve mutlu bir yaşamın sırlarını havalı kelimelerle bir güzel ambalajlayıp sunduğunda, dinlerken ya da okurken kendimizi bir aydınlanma çağında hissediyoruz. Çakralarımız pıtır pıtır açılıyor sanki... ‘Evet ya, çok doğru’ diye onaylıyoruz. Bu insanların kah davranış bilimci kah yaşam koçu olarak sırtlarımızdan servetler kazanabilmesinin tek açıklaması bu olsa gerek. Ama söylenenler, her ne kadar kulağa çok hoş gelse de, uygulamada bu tip eğitimler ya da kitaplarla kendini geliştirmiş ve mutlu yaşamın sırlarına erişmiş bir kişi bile tanımıyorum.
Her şey sizin elinizde’ dedi... Ben elimdeki her şeyi çevirirken yere düşürdüm…
Sevgiler
Mert

2 yorum:

  1. Karamsarlik hakimken anlik cikislar gecici cozumler urettigine inaniyorum, kisa sureli ve zamani ilerleten. Cok kisa bir sure sonra etkisi geciyor ve gercek daha da sert bir sekilde kendisini gosteriyor. Yararli mi yoksa daha da mi zararli bilemiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. zararlı olmasa da etkisiz diyelim. neticede fayda, uzun vadesi, yaşama etkisi ve yarattığı değişimle nitelik kazanır sanki...

      Sil