22 Haziran 2012 Cuma

küçük sahil kasabası...


‘Gitmek lazım abi buralardan!’ dedi, bira bardağında kalan son yudumu kafasına dikip, hışımla boş bardağı masaya vururken…

‘Bu koca şehir, bu yaşam mücadelesi, stres beni yedi bitirdi… Artık dayanamıyorum. Çekip gideceğim buralardan güneylere…’

Fondip olarak adlandırılması için mübalağa etmek gereken son yudum birasının etkisinden midir, yoksa hayatın sillesini yemiş bir adamın takındığı dertli ifadeden midir bilinmez,  kat kat olmuş alnının bitimine doğru çatılmış kaşları, suratına az önce ‘bok’ görmüş tipinde bir ifade yerleştirmişti.

Alıp başını gitmek konseptli ilk muhabbetim değildi ne yazık ki… Son olmayacağı da aşikardı. Antrenmanlı olduğum her sohbet gibi, bunda da, geçmiş tecrübelerimden faydalanarak konuşmanın bizi nerelere sürükleyeceği konusunda ufak bir öngörüde bulundum içimden.

Fikir ‘çok orijinalmiş gibi’ ortaya atılır; ‘Ne için yaşıyoruz?’ sorgusu ile devam edilir; gerek içkinin etkisi gerekse ‘Nerede olsak biz aç kalmayız’ telkini ile cesaretlenerek ‘Yapan nasıl yapıyor’ teşvikiyle sahil kasabasında sevimli bir kafe, bir balıkçı ya da (dinleyenin de plana yüksek iştiraklarıyla) bir pansiyon işine girilir. İçkiler içilir ve tıpış tıpış evin yolu tutulur… (Yarın mesai vardır, erken kalkılacaktır)

Kafamda şekillenen ‘giriş-gelişme ve bir türlü sonuçlanama’ örgüsü için her ne kadar kendimi isteksiz ve yetersiz görsem de, artık benim için çok geçti. Göz göze gelinmiş, kaşların acıklı bir şekilde havaya doğru yay çizerek alnı merdivenlemesine engel olunamamış ve tarihte hiçbir zaman bir yerlere varamamış o meşhur muhabbetin kapılarını aralayan girizgahın dudaklardan sarfının önüne geçilememişti: ‘Gitmek lazım abi buralardan!...’

Her ne kadar bu konuda konuşmak için isteksiz olduğumdan ve ‘Sktir git’ dışında ne diyeceğimi bilemediğimden kaynaklı olsa da asi arkadaşımın hayata ve düzene bu serzenişi sonrası masada oluşan sessizlik, bilakis ‘Seni anlıyorum kardeşim, açıl bana anlat hele şu meseleyi’ izlenimi yaratmıştı.

Bu izlenimden destek alan çılgın göçebe arkadaşım, pahalı Lacoste saatinin olduğu kolunu havaya kaldırarak ‘Birer bira daha alabilir miyiz?’ dedi garsona. ‘Birer’ kelimesi her şeyi açıklıyordu. Bana içip içmeyeceğimi sormamıştı. Konuyu açtığından itibaren artık onundum. Ben artık onun esiriydim. Onun çılgın planlarını dinlerken kuruyan ağzımı yine onun sipariş ettiği bira ile ıslatacaktım. Bu noktadan sonra konuyu kısa kesmek, hesabı isteyip ufak ufak sıvışmak gibi lükslerim olmayacağını ‘birer’ lafı ile gayet iyi anlamıştım...

Masada asılı kalan sessizlik psikolojik bir savaşa dönüştüğü için ‘kaçamadığın tecavüzden zevk almaya bakacaksın’ düsturu ile ‘Ne oldu abi? Ne sıktı canını? Hayırdır?’ diye sordum. Ölüm fermanımı imzalamıştım…

‘Bu bizim müdür… Bana taktı iyice herif. Yeter ya, ben onun bunun kaprisini çekmeye, cebini doldurmaya mı geldim bu dünyaya? Bu düzen bana göre değil abicim! Bugün emekli etseler keşke beni… Ne için yaşıyoruz biz abi? Bi daha mı geleceğiz dünyaya? Koskoca 1 senede 2-3 gün bir yerlere kaçıp kandırıyoruz kendimizi… Kararım kesin. Göreceksin bak, Antalya’dan, Marmaris’ten ufak bi kafe kapatıp kurtulacağım bu pislikten... Yaşarız olum biz her yerde, aç kalmayız merak etme…'

Bu düzen ona göre değildi. Ama tam bize göreydi. O, faklıydı bir kere. Alıp başını giderdi. Koca bir çılgındı. Sistemden öylesine daralmıştı ki gözü hiçbir şey görmüyordu. Biz ise kalın enseli patronlarımızın ensesini biraz daha kalınlaştırabilmek için yaratılmıştık. Bundan büyük keyif alıyorduk.

Benden umudu kesen sözleri, canhıraş bir şekilde ‘Sex on Fire’ melodisi çalan Blackberry’si tarafından kesildi. Arayan eşi ‘Gülay’dı.

‘Bi saniye abi’ dedi. Telefonu geç yanıtlamamak için tedirgin ve hızlı hareketlerle dışarıya doğru yöneldi. Büyük bir ihtimalle barda benimle oturup dertleştiğini Gülay’dan gizlemiş, çalan müziğin sesi gitmesin diye hızla dışarıya çıkmaya çalışıyordu. Belki müziğin sesi oraya gitmiyordu ancak onun ‘tamam aşkım, tabii ki canım’ kelimeleri kesik kesik bizim masaya uğruyordu…

Kısa bir anlığına sincaba dönen aslan arkadaşım tekrar kalıbını bulmuş ve masaya geri dönmüştü. ‘Haa’ dedi. ‘Ne diyordum?’

Bu benim için bir şans olabilir miydi? Gerçekten ne dediğini unutmuş olabilir miydi? Ne yazık ki müdahaleme fırsat tanımadan yakınmalarına devam etti…

‘Zaten ben deniz adamıyım arkadaş. Hep denizle iç içe oldum. Başka yerde mutlu hissetmiyorum kendimi…’

Ankara’da yaşayan arkadaşım senede 1-2 hafta denizle nasıl bir ilişki içine giriyorsa, bir deniz adamı olmuş çıkmıştı. Ritmik kafa hareketleri ile sözlerini onaylıyordum. Biz şehirli züppelerin onu anlaması mümkün olmasa da o yine de bir lütufla beni seçmiş ve açılmaya karar vermişti…

‘Haklısın abi’ dedim. ‘Bir dakika bile durulmaz buralarda aslına bakarsan. Bu kapitalist düzende ömrümüzü çürütüp gidiyoruz işte…’

Destek bulmasıyla birlikte çakmak çakmak olan gözlerini bana dikip ‘Var mısın lan? Bi kafe açalım sahil kenarında? Ortak yaparız olum ne var bu işte? Ben kasada oturu…’

Titreyen Blackberry’si muhabbetin banallığından titreyen bedenimin önüne geçti ve sözlerini yarıda kesti. Tahmin yürüterek Gülay’dan mesaj geldiğini anladım. Hem de tam kapitalist düzene vereceğimiz o afilli mesaj arifesi…

Mesajı okurken, yüzündeki o coşkulu ifade birden ciddiyete büründü ve sandalyesine astığı ceketini kalkarak sırtına geçirdi. ‘Kalkalım mı ortak?’ dedi (muhtemel bir kafe ortaklığına gönderme yaparak) ‘Yarın iş var, geçe kalmayalım…’

O akşam, bu planların giderek ciddiyet kazandığını arkadaşımın Facebook ve Twitter hesaplarındaki durum güncellemelerinden gözlemleyecektim:

Ne düşünüyorsun: ‘ Çekip gidesim var buralardan’  (11 kişi bunu beğendi, Sen de beğen?)

Yorumlar: ‘Ayyyy… kıyamaaaaaammkiiii.. hemde bensiiizz?’,
                ‘Bende bende bende:))))))))))’
                ‘Kanka nereye ya? Bi check in yapta anlayalım?’


Sevgiler

Mert





3 yorum:

  1. Ben sizi ciddisiniz sanmIstIm, Sinem beni bu sefer ciddi oldugunuz hususunda ikna etmis idi.. Hepsi hayal miydi yani.. :(

    YanıtlaSil
  2. Ben de ciddiydim ama bu denemede yazar bizi kastetmiyor.. O bunu gerçekten yapamayacak "şehirli züppeleri" iğneliyor:) Di mi yazar?!

    YanıtlaSil
  3. (Biraz da 'di mi yazar?' sorusunun baskısıyla) Ha şöyle! Aynen öyle demek istedimdi... Sonunda beni anlayan çıktı arkadaş! pis şehirli zübbel... bi saniye ayfonum çalıyo.. Alo? Baboli naaber?

    YanıtlaSil