Ünlü İngiliz filozof Thomas Hobbes’un o meşhur ‘İnsan
insanın kurdudur’ savı malumunuz. Bu ünlü itham merkezinde günümüze kadar
süregelen insanın bir doğasının olup olmadığı, varsa köklerinin iyiliğe mi kötülüğe
mi dayandığı tartışmaları normalden saptığımız her durumda olduğu gibi, yaşadığımız
pandemi günlerinde de üzerinde düşünülmesi gereken mevzulardan.
15 Haziran 2020 Pazartesi
8. İyi miyiz, kötü müyüz? Peki altımız kuru mu?
Etiketler:
Covid,
covid19,
Hobbes,
insan doğası,
iyilik,
körlük,
kötülük,
panik,
Rousseau,
Salgın,
Saramago,
social proof
10 Haziran 2020 Çarşamba
7. Hayın Doktor!
Bir kriz ancak önyargılarla yanıt verdiğimizde bir
felaket haline gelir. Önyargı ve krizi inkar, krizin faciaya dönüşmesini
kesinleştirirken, yaşananların gerçeklikten kopuşuna ve dolayısıyla da gerçekçi
hareket etme ve rasyonel düşünebilme yetisinin kaybına sebep olur.
Hızlı önlem alabilmek, yayılımı durdurma adına her
şeyden önemliydi. Çin’in almakta geç kaldığı önlemleri 3 hafta öncesinde
almasıyla görülen vakalarda %95 azalma sağlanmış olabileceği söyleniyor. Yani
trajediyi bu boyutta yaşamamak mümkündü.
Etiketler:
big brother,
big data,
Covid,
covid19,
sosyal medya,
totaliterizm,
vatan haini
8 Haziran 2020 Pazartesi
6. Sosyaldevletleştiremediklerimizden misiniz?
Yaşananlar, sosyal devlete sözde değil pratikte ne kadar
ihtiyacımız olduğunu bizlere gösterdi. Gelişmiş ekonomilerde sosyal politikalar
anlamında pek çok düzenleme ve tedbir tartışılmakta. Buradan çıkarılan dersle bu
devletlerin sosyal krizin en aza indirgenmesi adına sosyal yardımlara ve
politikalara eskisinden çok daha fazla bütçe ayıracağı ortada.
31 Mayıs 2020 Pazar
24 Mayıs 2020 Pazar
4. Küreselleşme: Fayda/Zarar Kazanan/Kaybeden
Salgın bizi küreselleşmenin sonuçlarını tartmaya itiyor.
Küreselleşme, bilgi ve teknolojiyi elinde bulunduran tarım, bilişim ve sanayide
gelişmiş ülkeler için ucuz işgücü ve hammaddeden faydalanabileceği bir nevi
post-modern emperyalizm uygulaması iken, gelişmekte olan ülkeler için dışa
bağımlılıklarını kademeli olarak her alanda artırdıkları, kendi işgücünü,
toprağını, yer altı zenginliklerini peşkeş çektikleri bir bağımlılık düzeni anlamına
gelebiliyor. Böylesi bir durumunda gelişmiş ülkeler kendi içlerine dönerek
krizi gayet sakin ve az hasarla yönetebilirken gelişmekte olan ya da gelişmemiş
ülkeler için durum felaket senaryosu haline gelebiliyor...
23 Mayıs 2020 Cumartesi
3. Salgın Küresel Ekonomiyi Vururken Kendine Yeterlilik
Gelişen ekonomilerin izledikleri evrimsel patika olan
sanayileşme – sanayisizleşme ve yeniden sanayileşme süreçlerine göz attıktan
sonra günümüzde küreselleşmenin ne boyutta olduğuna ve salgının küreselleşmiş
dünyaya etkileri konusuna bakalım…
20 Mayıs 2020 Çarşamba
2. Uyumsuz İkili: Küreselleşme ve Pandemi - Küreselleşen Dünya
Salgının küreselleşmeye olan etkileri hakkında martaval
okumadan önce küreselleşmenin ortaya çıkışını, etkilerini ve sonuçlarını biraz
konuşmak iyi olur sanki. Sonrasında küreselleşmenin ve neticesi olan neoliberal
kapitalizmin aşama aşama nasıl dünyaya egemen bir düzen haline geldiğini,
faydalarını, zararlarını, kazananlarını, kaybedenlerini inceleyerek, yaşanan
kriz sonrası küreselleşmenin ne yönde değişim yaşayacağına ilişkin atıp
tutacağız. Neticede yaşanan pandeminin kendisi dahi küreselleşmiş hayatın bize
sevimsiz bir hediyesi…
9 Mayıs 2020 Cumartesi
1. Irkçılık henüz aşısı geliştirilmemiş bir pandemidir
Salgın, son dönemlerde zaten neoliberal politikaları terk
etmeye teşne olan batı ülkelerinde giderek yükselen ırkçı/ ayrımcı düşüncelere
ivme kazandırdı. Mülteci krizleri, göçmen sorunları, ticari anlaşmaların feshi,
Brexit, Avrupa Birliği’nin akıbeti gibi pek çok tartışmanın sürdüğü bir dönemde
bu kriz, yeniden yükselen nasyonalizmin ekmeğine yağ sürecek gibi duruyor.
Küreselleşmenin aldığı darbe, içe dönük devlet politikaları ve ulusçuluk
konularına sonra değineceğim. Burada daha çok üzerinde durmak istediğim
insanlığın bir türlü içinden söküp atamadığı ırkçılık/ayrımcılık…
6 Mayıs 2020 Çarşamba
Covid19 Üzerine Martavallar...
Daha tuhafı olmaz dedikçe daha da tuhaf günlerden
geçiyoruz.
Dünya, 2019 senesi sonlarında Çin’de başlayan bir
salgın hastalığın pençesinde kıvranıyor şu aralar.
Sanırım en başlarda hayatımıza giren diğer virüsler
gibi zamanla sönümlenmesi beklendiği için çok da önemsenmedi pek çok ülke
tarafından. Epidemi oldu pandemi, pandemi oldu endemi… (Kavram karmaşasından
sıyrılmak adına epidemik bölgesel, pandemik küresel ve endemik kalıcılık
anlamları içermektedir) Şu anda
özellikle tedbirlerini zamanında almayan ülkeler, bunun bedelini kapasite
yetersizliği çeken sağlık sistemleri ve yüksek ölüm sayıları ile ödüyorlar.
Türkiye’nin de bu ülkelerden biri olup olmayacağını şu an endişe içinde takip
ediyoruz.
8 Nisan 2020 Çarşamba
yeniden yazılar...
Çocuğu olan iyi bilir. Bir ebeveynin en kıymetli zamanları
çocuğunun tablet ya da televizyon karşısında paralize edilmesini ya da uzun bir
uyu/uyumam inatlaşmasından galip çıkılmasını müteakip başlar. Bu vakitler,
varlığını bir şeyin varlığına armağan etmeyi tüm eğitim hayatı boyunca
içselleştirmiş bir neslin, tüm varlığını artık çocuğuna armağan ettiği sefil
hayatını anlamlı kılabilmek adına bulunmaz (!) nimettir.
Böylesi iple çekilen zamanlar, çoğunlukla Netflix’te en
fazla 3 bölüm tahammül edilebilen (bol sevişmeli bir dizi ise bu süreç 1 sezona
kadar çıkabilir) dandirik diziler karşısında uyuklamalarla, evin kalan ev
işlerini yapmakla, karelere bölünmüş ekranda pek çok kafanın aynı anda bağırdığı
tartışma programlarıyla, ya da sosyal medyada oradan oraya savrulmalar ile heba
edilir. Çünkü meşakkatli bir sürecin ardından ne vücutta ATP, ne de beyinde
dopamin kalmıştır.
İçinden geçtiğim böylesi uzun bir fetret dönemi sonrası
yazmayı ne kadar özlediğim aklıma geldi. Açıkçası çok zamandır yazmak adına
planlar yaptım ve yazı materyalleri biriktirdim. Elbette seneler içerisinde ‘Karpuz
Kesecektik’ bloğunu yazan adamdan farklı bir adam haline geldim. Elimden
geldiğince okumaya ve okuduklarımı bir birilerine ilintilemeye çalışıyorum.
Sanırım okumaktan ziyade bu bilgileri beynimizdeki nöron ağları misali
birbirleri ile ilişkilendirmek konusunda ayrı bir çaba gerekiyor. Ve bunu
yapmanın en güzel yolu da bu bilgileri yazıya dökerek yorumlamak.
Yani eğer bu bloğun bir okuyucusu olacaksa (ki bu inanın şu
aşamada benim için çok da mühim değil), eskiler karıştırıldığında çok daha
mizahi ve eğlenceli yazılar bulurken, sonraki yazıların daha bilgi odaklı
olduğunu görecek. Elbette herhangi bir konunun uzmanı değilim ancak farklı disiplinlerde
bolca okumayı ve okuduklarımı kendimce kaleme almayı seviyorum. Buradan
yazacaklarımın yine yalnızca beni bağlayacağı sonucunu da gayet tabi çıkarılabilir.
Çokça zamandır planladığım yeniden yazma eylemine esas
vesile olan elbette hepimizin evlere tıkılıp kalması. Bu sürecin yaratıcılık ve
üretkenlik açısından oldukça verimli geçirilebileceği kanaatindeyim. Karantina sürecine
büyük anlamlar ve misyonlar yüklemek elbette anlamsız ve yersiz olacaktır, zira
kıyamet günü tatbikatı yaşanan bir dünyada öncelikli olan üretkenlik değil,
hayatta kalmak ve ruh halimizi sağlıklı tutabilmektir.
Eh, o zaman elbette ilk konumuz CoronaVirüs ve bu salgının
bize düşündürdükleri, öğrettikleri olacak. Hadi başlayalım...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)