Salgının küreselleşmeye olan etkileri hakkında martaval
okumadan önce küreselleşmenin ortaya çıkışını, etkilerini ve sonuçlarını biraz
konuşmak iyi olur sanki. Sonrasında küreselleşmenin ve neticesi olan neoliberal
kapitalizmin aşama aşama nasıl dünyaya egemen bir düzen haline geldiğini,
faydalarını, zararlarını, kazananlarını, kaybedenlerini inceleyerek, yaşanan
kriz sonrası küreselleşmenin ne yönde değişim yaşayacağına ilişkin atıp
tutacağız. Neticede yaşanan pandeminin kendisi dahi küreselleşmiş hayatın bize
sevimsiz bir hediyesi…
Gelişen ekonomilerin sanayi devriminden bu yana izledikleri evrimsel
yola bakmak, küreselleşmenin tohumlarını kavramak açısından faydalı olacaktır. Günümüzde
gelişmiş ülkelerin takip ettikleri Sanayileşme, Sanayisizleşme ve Yeniden
Sanayileşme aşamalarının üzerinden kısaca bir geçelim:
a)
Sanayileşme:
Dünya ekonomisi, sanayi devrimini takip eden 19.yy’ın ikinci
yarısında büyük bir patlama yaşadı. Ulaşım ve lojistik alanındaki inovasyonlar
neticesinde buharlı gemilerin, lokomotiflerin hayatımıza girmesiyle
uluslararası ticarette muazzam bir büyüme yaşandı. Bu küreselleşme dalgası,
tabii kaynaklar açısından zengin olan ülkelerde gücü elinde bulunduran
elitlerin Kuzey Amerika ve Avrupa gibi sanayileşen ülkelerle ticaret yaparak daha
da zenginleşmesinin önünü açtı.
İngiltere’nin başını çektiği sanayileşme eğilimini Almanya ve
ABD takip etti. Daha çok sanayileşen daha çok üretiyor, hammadde ithalatı için kolonize
ettikleri ülkelerle daha çok ticaret yaparak ekonomik anlamda daha da
büyüyordu. Batıda tarım toplumundan sanayi toplumuna hem ekonomik hem de
sosyolojik anlamda önemli bir dönüşüm gerçekleşiyor, şehirler doluyor,
fabrikalar kuruluyor, kurumlar bu kapsamda yeniden düzenleniyordu.
b)
Sanayisizleşme:
Adam Smith’in The Wealth of Nations eserinde savunduğu
serbest piyasa ekonomisi, know-how’ı elinde bulunduran batı ekonomileri için
sanayileşmede önemli bir yakıt olmuştu. Ancak doğal olarak Adam Smith’in
göremediği (haliyle o dönemde göremeyeceği) bir durum söz konusuydu. Smith,
kuramını ‘ürün’ün fabrikadan çıkan ya da hasat edilen fiziksel bir meta olması üzerine
kurgulamıştı. Hizmet sektörünün modern ekonomide çok önemli bir ‘ürün’ haline
geleceğini bilemezdi. Anonim şirketler,
bankacılık sektörü, yatırım danışmanlığı, tasarım/analiz hizmetleri, borsa ya
da benzeri herhangi bir platform, Smith’in kuramı kapsamına sığdırılamazdı.
Ülkeler hızla sanayileştikçe, üretimindeki rekabet artıp,
marjlar dibe çekildikçe, yüksek karlar vaat eden hizmet sektörü gelişmiş
ülkelerin daha fazla ağırlık verdiği sektör haline geldi. Üretim, artık hem
çevreyi kirleten çirkin fabrikaların istenmemesi, hem de gelişmiş ülkelerdeki
yüksek işçi ücretleri sebebiyle, diğer ülkelere taşere edilmeye başlanmış,
cazibesini yitirmişti. İngiltere, 80’lerdeki Thatcher reformları itibariyle
hızla sanayisizleşmeye ve hizmet sektörüne ağırlık vermeye başladı. (Adamlar ne
sanayileşmişlerse, İngiltere hala dünyanın dokuzuncu büyük üreticisi konumunda
ve hatta 2004’e kadar ilk beşteydi.)
Sanayisizleşme süreci sonrası, bugün Avrupa Birliği
ülkelerinin GDP’leri %70 oranında hizmet sektörü tarafından karşılanıyor. Ülkeler
gelişmişlik düzeyine ulaşabilmek için ilkin hızla sanayileşme gayreti içine
giriyor. Sanayileşme, ülke vatandaşlarını orta sınıfa ve belirli bir refah
düzeyine getirmek için öncü aşama olarak görülüyor. Bunu takip eden süreç ise Sanayisizleşme
oluyor. Üretim, eski önemini yitirerek fabrikaların yerini janjanlı ofisler
almaya başlıyor. Peki herkes Starbucks kahvelerini eline alıp masaya ayaklarını
uzatmışken neden yeniden sanayileşilsin?
c)
Yeniden Sanayileşme:
2008 krizinde finansal hizmet sektöründe büyük bir
çöküş yaşandı. Bankaların birbirine karmaşık sistemle bağlı olduğu, regülasyonu
güç ilişkiler ağı, bir emlak balonu sayesinde yerle yeksan oldu. Birbirine
göbekten bağlı Amerikan ve İngiliz bankalarındaki bu hezimet, bu ülkelerin
ekonomilerini tekrar canlandırabilmeleri ve dengeleyebilmeleri için üretim
sektörüne ağırlık vermeye itti. ‘Made in America’, ‘Made in Britain’ gibi
politikalarla bu büyük resesyonun yaralarını sarmaya çalıştılar.
Sanayisizleşme, ekonomik büyümede yavaşlama, üretimde
dışa bağımlılık ve iç işsizlik gibi neticeleri beraberinde getirmeye başlayınca
bu ülkeler içlerine dönerek kendi sanayilerini canlandırdıkları bir yeniden
sanayileşme çabası içine girdiler.
Ancak böylesi derin şekilde küreselleşmiş bir ekonomide
eğer belli oranda sanayisizleşme yoluna gittiyseniz, yeniden sanayileşmek zor
bir süreç. Ekonomik kriz sonrası oluşan işsizlik problemine karşı istihdam
yaratmak, yerli üretimi canlandırmak hedefiniz olabilir. Fakat ulusal
kimliklerini yitirerek üretimlerini çoktan yurtdışına taşımış büyük
firmalarınızı ülkenize geri taşımak ve sömürülen işgücü üzerinden düşük piyasa
fiyatı oluşturduğunuz ürünlerinizi, yüksek maliyetlerde içeride üretmeyi
başarmak büyük mesele… Pandemi sonrası bu çabaların artıp artmayacağını
birlikte göreceğiz.
Sonraki bölümde pandeminin küresel ekonomiye etkileri hakkında üfüreceğim.
Sevgiler,
Mert
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder