20 Mayıs 2020 Çarşamba

2. Uyumsuz İkili: Küreselleşme ve Pandemi - Küreselleşen Dünya





Salgının küreselleşmeye olan etkileri hakkında martaval okumadan önce küreselleşmenin ortaya çıkışını, etkilerini ve sonuçlarını biraz konuşmak iyi olur sanki. Sonrasında küreselleşmenin ve neticesi olan neoliberal kapitalizmin aşama aşama nasıl dünyaya egemen bir düzen haline geldiğini, faydalarını, zararlarını, kazananlarını, kaybedenlerini inceleyerek, yaşanan kriz sonrası küreselleşmenin ne yönde değişim yaşayacağına ilişkin atıp tutacağız. Neticede yaşanan pandeminin kendisi dahi küreselleşmiş hayatın bize sevimsiz bir hediyesi…


Gelişen ekonomilerin sanayi devriminden bu yana izledikleri evrimsel yola bakmak, küreselleşmenin tohumlarını kavramak açısından faydalı olacaktır. Günümüzde gelişmiş ülkelerin takip ettikleri Sanayileşme, Sanayisizleşme ve Yeniden Sanayileşme aşamalarının üzerinden kısaca bir geçelim:

a)    Sanayileşme:

Dünya ekonomisi, sanayi devrimini takip eden 19.yy’ın ikinci yarısında büyük bir patlama yaşadı. Ulaşım ve lojistik alanındaki inovasyonlar neticesinde buharlı gemilerin, lokomotiflerin hayatımıza girmesiyle uluslararası ticarette muazzam bir büyüme yaşandı. Bu küreselleşme dalgası, tabii kaynaklar açısından zengin olan ülkelerde gücü elinde bulunduran elitlerin Kuzey Amerika ve Avrupa gibi sanayileşen ülkelerle ticaret yaparak daha da  zenginleşmesinin önünü açtı.

İngiltere’nin başını çektiği sanayileşme eğilimini Almanya ve ABD takip etti. Daha çok sanayileşen daha çok üretiyor, hammadde ithalatı için kolonize ettikleri ülkelerle daha çok ticaret yaparak ekonomik anlamda daha da büyüyordu. Batıda tarım toplumundan sanayi toplumuna hem ekonomik hem de sosyolojik anlamda önemli bir dönüşüm gerçekleşiyor, şehirler doluyor, fabrikalar kuruluyor, kurumlar bu kapsamda yeniden düzenleniyordu.

b)    Sanayisizleşme:

Adam Smith’in The Wealth of Nations eserinde savunduğu serbest piyasa ekonomisi, know-how’ı elinde bulunduran batı ekonomileri için sanayileşmede önemli bir yakıt olmuştu. Ancak doğal olarak Adam Smith’in göremediği (haliyle o dönemde göremeyeceği) bir durum söz konusuydu. Smith, kuramını ‘ürün’ün fabrikadan çıkan ya da hasat edilen fiziksel bir meta olması üzerine kurgulamıştı. Hizmet sektörünün modern ekonomide çok önemli bir ‘ürün’ haline geleceğini bilemezdi.  Anonim şirketler, bankacılık sektörü, yatırım danışmanlığı, tasarım/analiz hizmetleri, borsa ya da benzeri herhangi bir platform, Smith’in kuramı kapsamına sığdırılamazdı.

Ülkeler hızla sanayileştikçe, üretimindeki rekabet artıp, marjlar dibe çekildikçe, yüksek karlar vaat eden hizmet sektörü gelişmiş ülkelerin daha fazla ağırlık verdiği sektör haline geldi. Üretim, artık hem çevreyi kirleten çirkin fabrikaların istenmemesi, hem de gelişmiş ülkelerdeki yüksek işçi ücretleri sebebiyle, diğer ülkelere taşere edilmeye başlanmış, cazibesini yitirmişti. İngiltere, 80’lerdeki Thatcher reformları itibariyle hızla sanayisizleşmeye ve hizmet sektörüne ağırlık vermeye başladı. (Adamlar ne sanayileşmişlerse, İngiltere hala dünyanın dokuzuncu büyük üreticisi konumunda ve hatta 2004’e kadar ilk beşteydi.)

Sanayisizleşme süreci sonrası, bugün Avrupa Birliği ülkelerinin GDP’leri %70 oranında hizmet sektörü tarafından karşılanıyor. Ülkeler gelişmişlik düzeyine ulaşabilmek için ilkin hızla sanayileşme gayreti içine giriyor. Sanayileşme, ülke vatandaşlarını orta sınıfa ve belirli bir refah düzeyine getirmek için öncü aşama olarak görülüyor. Bunu takip eden süreç ise Sanayisizleşme oluyor. Üretim, eski önemini yitirerek fabrikaların yerini janjanlı ofisler almaya başlıyor. Peki herkes Starbucks kahvelerini eline alıp masaya ayaklarını uzatmışken neden yeniden sanayileşilsin?

c)    Yeniden Sanayileşme:

2008 krizinde finansal hizmet sektöründe büyük bir çöküş yaşandı. Bankaların birbirine karmaşık sistemle bağlı olduğu, regülasyonu güç ilişkiler ağı, bir emlak balonu sayesinde yerle yeksan oldu. Birbirine göbekten bağlı Amerikan ve İngiliz bankalarındaki bu hezimet, bu ülkelerin ekonomilerini tekrar canlandırabilmeleri ve dengeleyebilmeleri için üretim sektörüne ağırlık vermeye itti. ‘Made in America’, ‘Made in Britain’ gibi politikalarla bu büyük resesyonun yaralarını sarmaya çalıştılar.

Sanayisizleşme, ekonomik büyümede yavaşlama, üretimde dışa bağımlılık ve iç işsizlik gibi neticeleri beraberinde getirmeye başlayınca bu ülkeler içlerine dönerek kendi sanayilerini canlandırdıkları bir yeniden sanayileşme çabası içine girdiler.

Ancak böylesi derin şekilde küreselleşmiş bir ekonomide eğer belli oranda sanayisizleşme yoluna gittiyseniz, yeniden sanayileşmek zor bir süreç. Ekonomik kriz sonrası oluşan işsizlik problemine karşı istihdam yaratmak, yerli üretimi canlandırmak hedefiniz olabilir. Fakat ulusal kimliklerini yitirerek üretimlerini çoktan yurtdışına taşımış büyük firmalarınızı ülkenize geri taşımak ve sömürülen işgücü üzerinden düşük piyasa fiyatı oluşturduğunuz ürünlerinizi, yüksek maliyetlerde içeride üretmeyi başarmak büyük mesele… Pandemi sonrası bu çabaların artıp artmayacağını birlikte göreceğiz.

Sonraki bölümde pandeminin küresel ekonomiye etkileri hakkında üfüreceğim.

Sevgiler,
Mert

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder