8 Haziran 2020 Pazartesi

6. Sosyaldevletleştiremediklerimizden misiniz?





Yaşananlar, sosyal devlete sözde değil pratikte ne kadar ihtiyacımız olduğunu bizlere gösterdi. Gelişmiş ekonomilerde sosyal politikalar anlamında pek çok düzenleme ve tedbir tartışılmakta. Buradan çıkarılan dersle bu devletlerin sosyal krizin en aza indirgenmesi adına sosyal yardımlara ve politikalara eskisinden çok daha fazla bütçe ayıracağı ortada.


Elbette salgın gibi durumlar için mücadele edilecek kavramın belirsizliği karşısında devletlerin ön hazırlık yapmış olmaları beklenemez. Yani durum, potansiyel bir düşman ordusu karşısında silah teknolojilerini ve ordunu güçlendirmek gibi değil. Ancak sağlık altyapıları kuvvetli, kaliteli sağlık hizmetlerine erişimi özel sağlık sigortaları ile dayatmayan,  sosyal yardım sistemlerine ve aktif sivil toplum kuruluşlarına sahip, yönetim kapasitesi ve siyasi istikrarı yüksek, ekonomileri üretim temelli, kamu borçları düşük, dijital altyapısı gelişkin ülkeler bu krizden daha az hasarla çıkıyorlar/çıkacaklar. Devletin temel yükümlülüklerinden biri olan sağlık hizmetini güçlü ve güvenilir tutmak, toplumsal paniğin önüne geçilmesinde de önemli bir rol oynamakta.

Bunun güçlü devlet olmayla ilişkisi olsa da bire bir bağlantısı olmadığı ABD’de yaşanan sağlık skandalları sonrası görülmekte. Bu bir zihniyet meselesi. Devletler elindeki güçleri vatandaşlarına hizmet için seferber etmekle yükümlüler. Ancak vahşi kapitalizmi kendilerine şiar edinmiş devletler için her şey gibi sağlık hizmetinin de bedeli olacaktır. Ve iyi olan her şey, parası yeten içindir.

Neticede demokrasi ile yönetilen bu ülkelerde halklar için kendilerine reva görülen sosyal hizmetleri ölçüp biçmek, değerlendirmek ve gelecek seçimlerini bu doğrultuda vermek açısından önemi bir süreçten geçiliyor. Kendi vergileri ile oluşturulan bu politikaların ne denli kapsayıcı olduğunu sorgulamak insanların düşünmeye vakit ayırması gereken bir konu. Her bilinçli vatandaş, ben ne verdim, karşılığında ne gördüm sorgusunu yapmalı.

Peki sosyal politikalar nasıl sürdürülebilir hale gelecek? Acil olan sağlık hizmetlerinin eşitlikçi ve adil yaklaşıma sahip olmasından, orta vadeli salgın sonrası işlerini kaybeden mağdurların kayıplarını karşılamak gibi adımlara, daha uzun vadeli ise evrensel temel gelir gibi bu zamana kadar ütopik karşılanan ancak şimdi ihtiyacı hissedilen düzenlemelere kadar pek çok konunun kapsamlı şekilde ele alınması gerekiyor. Sürdürülebilir olması için konunun bencil hesaplar peşindeki siyasilerin iki dudağı arasından, güçlendirilmiş kurumlaşmaya ve sivil toplum örgütlerine taşınması çok önemli.

Bir diğer sosyal konu ise ‘Evde Kal’ çağrıları ile ortaya çıktı. Kamu spotları, reklamlar, evlerinden yayın yapan sanatçılar, ünlüler, bulaşın artmaması adına (kimi zaman hatta çoğu zaman da kendi kişisel reklamları için) ‘Evde Kal’ çağrıları yaparlarken, çağrının mesnetsiz olması ve uygulamada yaşanan problemler üzerine pek konuşulmadı sanki. Evde kalabilenler, işlerini evden yürütebilen şanslı bir kesim ve iş yerlerini kapatmış, bu sürecin geçmesini bekleyebilen (maddi yeterliliği olan anlamında) bir topluluk ile sınırlı iken, evde kalamayanlar, yaşamlarını sürdürebilmek için çalışmak zorunda bırakılan düşük gelirli kesim oldu. Her şeyde olduğu gibi salgında da bu yükü omuzlayan bu kesimin hem sağlık riskleri hem de maddi riskleri devlet tarafından üstlenilmeli ve bu insanlar yarın ne olacak endişesi ile baş başa bırakılmamalıydı.

Kıskanç Almanya gibi kalkınmış ekonomilerle sosyal politikaların buluştuğu ülkeler, bu konuda çok daha kapsayıcı politikalar yürüterek mağduriyetlerin yaşanmaması hususunda gereken önlemleri zamanında aldılar.

Önümüzdeki yazıda otoriter/totaliter ülkelerin kriz yönetiminde kendi kibir bulutlarının içerisinde ne kadar tehlikeli hamleler yapabildiğini yazacağım. İlginizi çekerse beklerim.

Sevgiler,
Mert

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder