Salgın bizi küreselleşmenin sonuçlarını tartmaya itiyor.
Küreselleşme, bilgi ve teknolojiyi elinde bulunduran tarım, bilişim ve sanayide
gelişmiş ülkeler için ucuz işgücü ve hammaddeden faydalanabileceği bir nevi
post-modern emperyalizm uygulaması iken, gelişmekte olan ülkeler için dışa
bağımlılıklarını kademeli olarak her alanda artırdıkları, kendi işgücünü,
toprağını, yer altı zenginliklerini peşkeş çektikleri bir bağımlılık düzeni anlamına
gelebiliyor. Böylesi bir durumunda gelişmiş ülkeler kendi içlerine dönerek
krizi gayet sakin ve az hasarla yönetebilirken gelişmekte olan ya da gelişmemiş
ülkeler için durum felaket senaryosu haline gelebiliyor...
Prof. Dr. Fuat Keyman’ın da yazısında belirttiği gibi,
Küreselleşme bizleri Hız, Belirsizlik, Risk ve Türbülans dolu bir dünya
düzenine sürüklüyor. Güvenlik ve gelecek kaygısı, doğal kaynakların ve
ekosistemin tahribatının hızlanması, iklim değişikliği, gelir adaletsizliği,
işsizlik, düzenli ekonomik krizler gibi neticelerle dünyayı türbülanslarla ve
risklerle dolu, hızın ve gücün hükmettiği bir yer haline getiriyor. Şöyle bir
düşününce aşırı rekabetçi, aşırı hızlı, risklerle dolu ve güvensiz bir dünya,
çocuklarımıza bırakmak isteyeceğimiz türden bir dünya gibi gözükmüyor…
Küreselleşmeyi, sonuçları üzerinden bu kadar karalama
hakkımız yok. Yiğidi öldür, hakkını yeme. Ekonomik kalkınma, küreselleşmenin alametifarikası.
Savaş dönemi sonrası hızlı ekonomik büyümeye eşlik eden uluslararası ticaret ve
yatırımların ivme kazanması, pek çok ülkedeki ekonomik refah artışının en büyük
itkisi oldu. Bugün kullandığımız hemen her ürün, faydalandığımız hemen her
hizmet, küresel bir ticari ağın meyvesi. Küreselleşme, gelinen noktada o kadar
damarlarımıza nüfuz etmiş ki, İngiltere’nin BREXIT kararı, Trump’ın TPP feshi, ya
da ‘Buy American, Hire American’ tipi
içe yönelik istihdam politikaları onun tahtını sarsacak büyüklükte gelmiyor
bizlere. Her ne kadar bu tip hamleler ile kan kaybı yaşasa da küreselleşmenin
geri dönüşü mümkün olmayan bir yol olduğu aşikâr.
Küreselleşmenin elbette kazananları ve kaybedenleri var. İlk
ve en çok kazanan, her daim oyunu kurgulayan oluyor. Gelişmiş ekonomiler,
zamanla küreselleşmeyi emperyalist politikaların bir uzantısı olarak kullanarak
kanunsuzluğu doyasıya tattıkları kendi arka bahçelerini yarattılar. Her ne
kadar son zamanlarda göçmenler, dışa bağımlılık, işsizlik, dışarı kaçan büyük
firmalar gibi pek çok sorunla boğuşsalar da gelişmiş ülkelerin küreselleşme
üzerinden sağladıkları fayda yadsınamaz.
Bir diğer kazanan da gelişmekte olan ekonomiler olarak
görülebilir. Gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı ekonomik büyümenin altyapısını
gelişmiş ülkelere ihracat ve batılı ülkelerin yatırımları oluşturdu. Burada bir
win-win durumu söz konusu.
Ancak küreselleşmenin kaybedenleri genelde gözden kaçanlar/kaçırılanlar
oluyor. Her ne kadar doğal olarak gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerindeki
büyüme oranları gelişmiş ekonomilerden oldukça yüksek seyretse ve gelir
seviyelerinde gelişmiş ülkelere yakınsama gözlemlense de bunun bizi
yanıltmasına müsaade etmemeliyiz. Bilakis küresel gelir adaletsizliği hızla
artmakta. Bu da büyümenin ülke vatandaşlarının refahına ve gelir uçurumunu
kapatan politikalara etki etmeden küçük bir zümreyi daha da zengin kıldığı
anlamına geliyor. Gelişmekte olan ülkeler, gelir adaletsizliğini minimize eden,
toplumsal refahı paylaştıran yasa ve kurumlar oluşturamadıkları müddetçe gelir
uçurumu daha da artıyor.
Emekleri sömürülen işçiler, sweatshop mağduru çocuk işçiler,
hunharca katledilen çevre, talan edilen doğal kaynaklar, gelişmiş ülkelerin
kendi ülkelerinde asla yapamayacakları işleri arka bahçelerinde yapma
niyetlerinin sonuçları.
Yani küreselleşmeyi sonuç ve etkilerine bakıp tukaka ilan
etmeden önce üretimde verimliliği, ekonomik kalkınmayı ve ticaret özgürlüğünü
esas alan bu yapının faydalarının nasıl paylaşıldığı konusunda kafa yormak
gerekiyor. Yaşadığımız kriz hem küresel ekonomilerin olumlu/olumsuz etkilerini,
hem de etkilerin sosyal yansımalarını düşünmek adına önemli bir imkan sunuyor.
Küreselleşmenin etkilerini faydaları, zararları, kazananları
ve kaybedenleri üzerinden inceledikten sonra, gelecek yazıda Covid19 sonrası
küreselleşme algısının nasıl değişebileceğini ve ne yönde şekillenebileceğini
konuşalım isterim.
Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle…
Sevgiler,
Mert
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder