Bizi başka türlü bir krizin beklediği açık. Tarım/Hayvancılık
(kıtlık) ya da sanayi değil de hizmet sektöründeki çöküşün öncülük edeceği bir
kriz olma özelliği ile Covid 19’un sebep olacağı ekonomik durgunluğun sonuçları
konusunda şu aşamada tahmin yürütmek oldukça güç.
Küresel ekonominin darbe alacağı ortada olsa da, neticenin
büyüklüğü hakkında çok tutarlı fikirler sunulmuyor. Hemfikir olunan konulardan
birisi, en azından 1930 Büyük Buhranından daha iyi durumda olduğumuz. Merkez
bankalarının mali ve para politikaları konularında günümüzde çok daha yüksek tecrübeye
sahip olması bir avantaj. Bu varsayım ile kriz sonrası finansal piyasaların
yeniden toparlanma süreci hızlı olacak gibi gözüküyor. Ancak küçük işletmelerin
kaybı ve yarattığı işsizlik ile nasıl başa çıkılacağı muamma. Hizmet sektörünün
ne zaman eski günlerine dönebileceği bilinmiyor. Burada gelişmiş ekonomilerin
bu yaraları sarmak için pek çok yardım paketi sunduklarını görüyoruz.
Ancak bu krize bizim gibi zaten krizde yakalanan ekonomiler,
şu anda günü kotarma derdinde. Merkez Bankaları, siyasi iktidardan bağımsız karar
alamayan ülkelerin durumu daha vahim elbette.
Neticede siyaset, her zaman kısa vadeli planlarla iktidarını
sürdürmek, günü kotarmak ve popülizm peşinde olacaktır. Atılan adımların,
alınan önlemlerin uzun vadede etkileri siyasilerin ilgi alanına pek girmez.
Eğer merkez bankası, siyasetten bağımsız hareket ederek aklıselim para
politikaları ile geleceği güven altına alamazsa, krizin etkisi uzun vadede daha
yıkıcı olacak. Şu anda yaşadığımız en büyük problem de pek tabi bundan
kaynaklanıyor. Hem kibir hem de yersiz bir gurur ile reddedilen karşı çıkılan
destek/kredi paketleri, peki sonrasında ne olacak sorularını gündeme getirmekte.
Krize çıplak/yarı-çıplak yakalanan gelişmekte olan ekonomiler
için finansal destek elzem gözüküyor. Bunun yanında bu ülkeler, küreselleşmeden
fayda sağlamayı sürdürmek adına vaktiyle gelişmiş ekonomiler tarafından üretimi
taşere edilen kritik olmayan ürünlerin üretimine devam edecekler gibi
gözüküyor. Bu, toparlanmaları için tek şansları. Bunun anlamı her ne kadar
üretimde kaybedilen istihdamın yeniden yaratılacağı anlamını taşısa da, krizin öğrettiği konulardan bir diğeri olan,
tek tedarikçi ile çalışmayıp alternatifler üretmek eğilimi, üretimin,
gelişmekte olan ülkeler arasında daha homojen dağılabileceğini, bölgesel
kalmayacağını işaret ediyor. Buna tekstilde bizi zamanında yerle yeksan eden
Çin’den tekrar ülkemize bir kayış olması gibi bir örnek verilebilir.
Gelelim martavallara: Pandemi, küreselleşmenin sonunu mu getirecek? Evet
yanıtı vermek oldukça iddialı olur zannımca. Ulus devlet anlayışının, içe
kapanmanın daha da güçleneceğini düşünebiliriz. Nihayetinde salgın öncesi de
dünyada benzer bir eğilim vardı. Bu eğilimin güçlenmesi olası. Ama yazının
başlarında da belirttiğim gibi, küreselleşme öyle cart diye sökülüp
atılabilecek bir düzen değil. Şu anda küreselleşen dünya ekonomisinin ne tip
regülasyonlarla daha adil, daha çevreci, daha insani ve daha paylaşımcı bir
düzene kavuşmasını sağlamak gerektiği konuşulmalı. Koronavirüs, küresel
ekonomiden önce küresel işbirliğinin ne kadar önemli bir kavram olduğunu,
birey, sivil toplum örgütleri, devlet, bölgesel kurumlar, küresel kurumlar
ağının ne kadar hayati olduğunu bizlere hatırlattı.
Umalım da tüm dünya liderleri gereken çıkarımları yaparak
dünyayı daha yaşanabilir ve sürdürülebilir bir yer haline getirsinler. (Umut
fakirin ekmeği)
Sevgiler ,
Mert
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder