31 Mayıs 2020 Pazar

5. Başka Türlü Bir Kriz




Bizi başka türlü bir krizin beklediği açık. Tarım/Hayvancılık (kıtlık) ya da sanayi değil de hizmet sektöründeki çöküşün öncülük edeceği bir kriz olma özelliği ile Covid 19’un sebep olacağı ekonomik durgunluğun sonuçları konusunda şu aşamada tahmin yürütmek oldukça güç.


Küresel ekonominin darbe alacağı ortada olsa da, neticenin büyüklüğü hakkında çok tutarlı fikirler sunulmuyor. Hemfikir olunan konulardan birisi, en azından 1930 Büyük Buhranından daha iyi durumda olduğumuz. Merkez bankalarının mali ve para politikaları konularında günümüzde çok daha yüksek tecrübeye sahip olması bir avantaj. Bu varsayım ile kriz sonrası finansal piyasaların yeniden toparlanma süreci hızlı olacak gibi gözüküyor. Ancak küçük işletmelerin kaybı ve yarattığı işsizlik ile nasıl başa çıkılacağı muamma. Hizmet sektörünün ne zaman eski günlerine dönebileceği bilinmiyor. Burada gelişmiş ekonomilerin bu yaraları sarmak için pek çok yardım paketi sunduklarını görüyoruz.

Ancak bu krize bizim gibi zaten krizde yakalanan ekonomiler, şu anda günü kotarma derdinde. Merkez Bankaları, siyasi iktidardan bağımsız karar alamayan ülkelerin durumu daha vahim elbette.

Neticede siyaset, her zaman kısa vadeli planlarla iktidarını sürdürmek, günü kotarmak ve popülizm peşinde olacaktır. Atılan adımların, alınan önlemlerin uzun vadede etkileri siyasilerin ilgi alanına pek girmez. Eğer merkez bankası, siyasetten bağımsız hareket ederek aklıselim para politikaları ile geleceği güven altına alamazsa, krizin etkisi uzun vadede daha yıkıcı olacak. Şu anda yaşadığımız en büyük problem de pek tabi bundan kaynaklanıyor. Hem kibir hem de yersiz bir gurur ile reddedilen karşı çıkılan destek/kredi paketleri, peki sonrasında ne olacak sorularını gündeme getirmekte.

Krize çıplak/yarı-çıplak yakalanan gelişmekte olan ekonomiler için finansal destek elzem gözüküyor. Bunun yanında bu ülkeler, küreselleşmeden fayda sağlamayı sürdürmek adına vaktiyle gelişmiş ekonomiler tarafından üretimi taşere edilen kritik olmayan ürünlerin üretimine devam edecekler gibi gözüküyor. Bu, toparlanmaları için tek şansları. Bunun anlamı her ne kadar üretimde kaybedilen istihdamın yeniden yaratılacağı anlamını taşısa da,  krizin öğrettiği konulardan bir diğeri olan, tek tedarikçi ile çalışmayıp alternatifler üretmek eğilimi, üretimin, gelişmekte olan ülkeler arasında daha homojen dağılabileceğini, bölgesel kalmayacağını işaret ediyor. Buna tekstilde bizi zamanında yerle yeksan eden Çin’den tekrar ülkemize bir kayış olması gibi bir örnek verilebilir. 

Gelelim martavallara: Pandemi,  küreselleşmenin sonunu mu getirecek? Evet yanıtı vermek oldukça iddialı olur zannımca. Ulus devlet anlayışının, içe kapanmanın daha da güçleneceğini düşünebiliriz. Nihayetinde salgın öncesi de dünyada benzer bir eğilim vardı. Bu eğilimin güçlenmesi olası. Ama yazının başlarında da belirttiğim gibi, küreselleşme öyle cart diye sökülüp atılabilecek bir düzen değil. Şu anda küreselleşen dünya ekonomisinin ne tip regülasyonlarla daha adil, daha çevreci, daha insani ve daha paylaşımcı bir düzene kavuşmasını sağlamak gerektiği konuşulmalı. Koronavirüs, küresel ekonomiden önce küresel işbirliğinin ne kadar önemli bir kavram olduğunu, birey, sivil toplum örgütleri, devlet, bölgesel kurumlar, küresel kurumlar ağının ne kadar hayati olduğunu bizlere hatırlattı.

Umalım da tüm dünya liderleri gereken çıkarımları yaparak dünyayı daha yaşanabilir ve sürdürülebilir bir yer haline getirsinler. (Umut fakirin ekmeği)

Sevgiler ,
Mert

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder