10 Ocak 2013 Perşembe

mayonez var mı Ümit?...



Naaber abi?’ dedi.
İyi olmasam ve durumunu pek merak etmesem de ‘İyidir Ümit, senden naaber?’ refleksiyle göğsümde yumuşattım durumu... İyidir derken, sanki dışarıdan kendi durumumla ilgili bir tahminde bulunuyor gibiydim, ‘İyiyimdir herhalde’ der gibi baktım.
Öncesinde cevabını verdiğime göre sorusuna soru ile karşılık vermiş olmadım değil mi?’ diye düşünürken bu kez ne cevap verdiğini kaçırdım. Son günlerde dikkatimi toplayamıyordum.

Suratına şöyle çabucak baktım: Yoo, hiç de ‘Burada soruları ben sorarım’ gibi bir ifadesi yoktu. Gülümser gibi yaptım.
Nasıl olduğunu öğrenebilmek için, ‘Pardon?’ demek geldi içimden, ‘İyiyim demiştir herhalde’ diye düşünerek, anlamış ve önemsemiş gibi yaptım. Vakit kaybetmeden, hemen ‘İyi olduğuna sevindim’ der gibi baktım.
İyiliğimiz üzerine verdiğimiz savsak teminatları takiben, küçük ama mide bulandıran sinek misali bir sessizlik yaşandı aramızda…
Sessizliği, sinek gibi ufak bir el hareketi ile bertaraf edemezdik. Sessizlik, sohbette ciddi bir tehditti. Konu açmak elzemdi. Uzamasından korktuğum bu sancılı süreci,  Aslında iyi değilim Ümit. Hem de hiç iyi değilim. Huzursuzum şu aralar. Pek bir yalnız hissediyorum kendimi.  Günden güne anlamını yitiren bir hayatım var sanki. Sebepsiz yere açılan ve içini bir türlü dolduramadığım kocaman bir boşluk var içimde! Sen de bir boşluk hissetmiyor musun Ümit?’ diyerek bozmak istedim; beceremedim.  
‘Bayağıdır görüşemedik bak keh keh’ diyerek, gülümsedim. ‘Bayağıdır görüşmememize rağmen bayağı bir muhabbetin eşiğinde kıvranıyoruz’ der gibi baktım; ‘Özlemişim’ diye ekledim.
‘Görüşemedik valla keh keh’ diye onaylarken oyaladı beni.
‘Cümlelerimizin sonuna istemsiz eklediğimiz keh keh’ler, ilerleyen yaşımızdan mı, kısır muhabbetin mahcubiyetinden midir Ümit?’ diye düşünürken, devamında söylediklerini kaçırdım.
Bir an, ‘ Ne bileyim Ümit… Bazen gerçekten tüm bunlar için mi geldim bu hayata, tüm amacım bu muydu yani diye geçiriyorum içimden. Daha yapmak istediğim çok şey var ama yapamıyorum işte.  Her geçen gün omzumda ağırlaşan sorumluluklar, elimi kolumu bağlamış, kımıldatmıyor beni.  Hayatımdaki boşluk ve tekdüzelik kadar insanların bu boşluk ve tekdüzeliğe tepkisizliği de sıkıyor canımı. Uyutuyorlar oğlum sanki bizi, uyutuyorlar... Sosyal medyaymış, dizilermiş, magazinmiş, kredi kartlarıymış, alışveriş merkezleriymiş, hepimizi birer modern çağ zombisine çevirdiler. Beynimiz aktı Ümit! İçimiz boşaldı… Duygusuz, hedefsiziz, gününü kotaran insanlar oluverdik, üretmeden tüketmeye kapıldık, hayatı ıskaladık... İnsan ne için yaşar Ümit?’ der gibi baktım; ‘Ne diyon aabi?’ der gibi baktı.

Birden, ‘Nasıl koyduk size ama?’ diye sordu, o müstehzilik ile müptezellik arasında gidip gelen gülümsemesiyle…
Bana esas koyanın, az sonra gönülsüz gireceğim yavan bir futbol sohbeti olduğunu belli etmeden ‘Haa, valla, bizimkiler şu ara çok bozuk’ diye eşlik ettim. ‘Şu muhabbeti bir an evvel kapatsak?’ der gibi baktım; ‘Yeni gelen teknik direktör takımı çok bozdu’ dedim.
‘Oğlum bozuk olur da 20 dakikada 3 gol yenmez ki?’ diye üsteledi.
Golleri ben yemişim gibi mahzunlaştım. Golleri ben yesem dahi, hesap vermem gereken son kişi Ümit’ti.
Futboldan başka bir şey konuşmaz mısın be adam, derdin tasan 90 dakika mı senin? Gidip stadyumda ciğerlerinizi paraladığınız, dünya para verip evinize LigTV bağlattığınız, uğrunda kavgalar edip birbirinizin burunlarını kırdığınız, heykeller dikip put gibi tapındığınız, maçları ve ardından hayatında top görmemiş büyük baş adamların günler süren pozisyon tartışmalarını izleyerek ciddi vakitler harcadığınız, cebinizdeki üç kuruşu da daha zengin olsunlar diye açtıkları bahislere yatırdığınız bu adamların, milyon dolarları çerez gibi harcayıp, bir de üzerine şikelerle, mafyalarla dolu bir imparatorluk kurduklarını görmüyor musun? Ortada spor namına ne var Allah aşkına Ümit?’ der gibi baktım; ‘Nasıl koyduk söylesene, he hehe’ der gibi baktı, ‘Valla nasıl yedik ben de anlamadım’ dedim…
Gel iki bira atalım, laflarız’ dedi, ‘Ama fikir benden, hesap senden ona göre’ der gibi baktı.
‘Daha çok rakılık benim durum Ümit. Şimdi dım tıs dım tıs bir yere gireceğiz, birbirimizi bile zor duyacağız. Biraz sohbet etseydik, dertleşseydik...’ der gibi baktım; ‘Olur’ dedim.
Kendimizi en yakın bara, kıçımızı en yakın taburelere attık.
Oturur oturmaz, ‘Bir de memlekette kriz var diyorlar lan, dışarıdaki arabaları gördün değil mi?’ dedi.
‘Ah be Ümit. O gördüklerin zenginin giderek zenginleştiğinin kanıtıdır be kardeşim. Gelir uçurumu açıldıkça açılıyor memlekette. Ülkeyi temelleri üzerine kurduğumuz tarım ve hayvancılık bile can çekişiyor. Sanayi desen, montajdan öteye geçmeyen, mühendisliğine hakim olamadığın yabancı sermayeye bağımlı bir üretimin, yarattığı istihdam dışında nesiyle övünelim abicim? Sanayi devrimini ıskalamış bir ülke için beklentim yüksek olabilir ama ithalat coşmuş, cari açık almış başını gitmiş, ah be Ümitçim…’ der gibi baktım; ‘Valla, millette ne para var amk…’ dedim.
Attığım pası, ‘Bu memlekette çalışmayacaksın arkadaş! Tanıdığın olacak, ticaret falan yapacaksın. Boşuna okumuşuz olum biz, baksana şimdiye biz de Auidi’lerle BMW’lerle gezmemiz lazımdı.’ diyerek karşıladı.
Sorun da bu değil mi zaten Ümit? Sistem, hepimize bunu düşündürtmüyor mu? Bu yüzden okumayı, kafa yormayı, emek vermeyi, üretmeyi değersiz bulup, çalışmadan köşeyi dönmeyi, üzerine konmayı, bol bol tüketmeyi nimetten saymıyor muyuz artık milletçe? Bu nasıl bir düzendir Ümit?’ der gibi baktım, ‘Tabe lan! Salak gibi okumuşuz anasını satiim’ dedim…

Biramdan kocaman bir yudum alarak, ‘Bir başkadır diye gazlara gelip sineye çektiğimiz memleket desen, zaten günden güne zor yaşanır hale geliyor. Şehirler inşaattan geçilmiyor. Her gün sökülüp takılan kaldırımlar, kentsel dönüşüm adına gecekondu mahallelerinin ortasına dikilen zevksiz, devasa bloklar, ranta açılan araziler, katledilen, yağmalanan bir avuç kalmış ormanlar… Genel resme baksan: Baskılar, sansürler, terör,  yılışık medya, masa başı oyunlar yüzünden yok yere ölen gencecik şehitler, hapislerde suçunu bilmeden sürünen insanlar beni pek üzüyor’ demek istedim;  ‘Yenge nasıl?’ dedim.

İyi valla, noolsun o da işler güçler…’ gibi toparlak bir yanıt verdi.
‘İnsan meşgul olduğundan ziyade ağzını meşgul etmek için kullanıyor sanki şu işler güçler lafını’ der gibi baktım; ‘İyi, iyi, iş güç iyidir…’ dedim.
‘Ah be Ümit! Dertleşmeye, birileriyle gerçekten bir şeyler paylaşmaya o kadar ihtiyacım var ki…’ der gibi baktım.
‘Paylaşsana abi!’ dedi.
Birden irkildim. Acaba bu sefer düşündüklerim, dudaklarımdan dökülmüş müydü? ‘Yoksa düşüncelerimi mi okuyor lan bu herif?’ der gibi baktım; ‘Nasıl?’ dedim.
Önümdeki patates tabağını ortaya çekerek, ‘Abi insan paylaşır ya! Bütün patatesi sen mi yiyeceksin hayvan herif?’ diye sordu.
‘Ah kardeşim! Güzel günler görecek miyiz? Söylesene, ümit var mı Ümit?’ der gibi baktım; ‘O diil de, ketçap mayonez var mı Ümit?’ dedim.
Sevgiler
Mert

3 yorum:

  1. Şu denemeler kitabını çıkartsan da, piyasanın yeni Ahmet Altan'ı olarak yerini alsan diyorum.

    YanıtlaSil
  2. piyasanın yeni Moliere'i olmayı tercih ederim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Moliere is in another century within the same time.
      Agee

      Sil