3 Mayıs 2013 Cuma

neydi bu da vinci'nin şifresi...



Gözlerim midye kabuğu gibi aralandığı sırada buğulu görüntüye eşlik eden ritmik bip sesleri duyuyorum… Başım fena zonkluyor. Benim olmadığı her halinden belli bir yataktayım… Görüntü hala net değil. Bu bip sesi de ne? Azıcık doğrulmaya gayret ederken kolumda inceden bir sızı duyuyorum. Açılan damar yolunun iğnesi beni rahatsız ediyor. Damar yolu mu? Koluma sokuşturulmuş hortumu gözlerimle takip ederek, sağ köşede usul usul damlatan bir serum poşeti buluyorum…
Serum mu? İyi de neden? Burası bir hastane!  Benim ne işim var burada? Görüntü biraz daha netleşiyor. Beyaz önlüklü iki kadın, gülümseyerek bana bakıyor. Onlara zoraki gülümsüyorum, ancak mimikleri yeni yeni açılan yüzümdeki şaşkınlık ifadesi, sanırım daha ağır basıyor. Hemşirelerden birisi, hızlı adımlarla kapıdan çıkıyor. Birkaç dakika içinde, sebebini bilmediğim bir şekilde bana huzur veren, güzel yüzlerini endişe bürümüş, biri yaşlıca biri benim yaşlarda iki kadınla birlikte içeriye giriyor. Yaşlı olan, üzerime doğru atılıp ‘Oğlum!’ diyor… ‘Bizi çok korkuttun!’…
Şimdi şimdi hatırlıyorum. Her şey,  bir hafta kadar önce başlamıştı… Yeni üyesi olduğum spor salonuna girdiğimde, o çıtı pıtı gereğinden fazla kibar kız, soyunma odalarındaki dolapların nasıl çalıştığını izah ederken, kontrolsüz yükselip alçalan tiz sesiyle ‘ Dört haneli şifremizi girip, yıldız tuşuna basıyoruz, kilitleniyor, spor sonrası tekrar aynı şekilde dolabımızı açıyoruz’ demişti. Anlattıklarından dolabı da paylaşacağımız ve tüm bu işlemleri birlikte yapacağımız sanrısına kapılsam da, sonrasında bu aşamalarda yalnız olacağımı öğrenmem pek zaman almadı. Eh, spor boyunca unutmamam gereken dört haneli bir şifre… Çok da sıkıntı değildi…
Ertesi gün, normalden biraz geç uyanmıştım. Alarmın çalmaması ilginçti. Sonradan telefonun bataryasının tükenip, kapandığını anladım. Telefonumu açtığımda normal olarak, PIN kodu girmemi istedi. Tek gözüm kapalı olarak girdiğim PIN kodunun yanlış olduğuna dair hata mesajını gördüm.  Uyku sersemliğime verip aynı kodu tekrar girdim. Aynı hata… ‘Haaa, doğru yaaa’ deyip, iki rakamın yerlerini değiştirerek denedim ve bu sefer telefonumun kilitlendiğini ve 12 haneli PUK kodunu girmem gerektiği mesajını okudum. Bu lanet mesajla, birden uykum açılmıştı. Nafile çabalarla PUK’umu hatırlamaya çalıştım bir müddet. Bi PUK hatırlamıyordum. Sonrasında küfrederek, hızla telefon kutusunu, diğer tüm gereksiz ıvır zıvır gibi bir köşesine fırlatıp attığım depoma indim. Toz ve rutubet içinde pijamalarımla telefonun kutusunu aradım. 15 dakikalık bol örümcek ağlı mücadelem sonucu şans eseri kutuyu, rutubetten parçalanmış ve kışlık lastiğimin altında ezilmiş halde buldum. Örümcek Adam’ın, PUK kodunu ararken bir örümcek tarafından ısırılmış olabileceği senaryosunu aklımdan geçirip, biraz gülümsedim. Kutudan okuduğum PUK kodunu girerek telefonumu tekrar hizmete açtım.
Hızla üzerimi değiştirip, bir otobüse kendimi zor attım. Otobüste vakit geçirmek için en etkili yöntem olan Facebook ve Twitter’a bir göz atabilmek amacı ile, bin bir meşakkatle hizmete soktuğum pek akıllı telefonumu elime aldım. Facebook, girmemi istediği kullanıcı adı ve parola bilgilerini bir türlü kabul etmedi. Şansımı Twitter’da denemek istedim. Yok! Doğruluğundan neredeyse emin olduğum parolalarım, insanlığın boş vaktini elinde tutan bu iki teknoloji ilahı tarafından bir türlü kabul edilmiyordu. Her ne kadar alenen yazmasa da ‘Ben bir salağım’ iması taşıyan ‘Şifremi unuttum’ sekmesine tıkladım. Kullanıcı adımın ve parolamın aşağıda belirtilen e-mail adresine gönderildiğine dair bilgilendirildim. Peki ama, o e-mail adresinin parolası neydi?

Neyse, zamanımı değerlendirmek adına internet bankacılığından faturamı ödemek istedim. Müşteri numaramı, kullanıcı adımı, parolamı, şifremi ve bir yazılım olmadığımı ispatlamak için bir kutucuk içerisinde okunmayacak şekilde eğilip bükülmüş harf ve rakamları girdikten sonra, telefonuma bir şifre gönderildi. Mesajla aldığım şifreyi girdiğim sırada ‘ŞİFRENİZİN KULLANIM SÜRESİ DOLMUŞTUR. LÜTFEN YENİ BİR ŞİFRE BELİRLEYİNİZ’ uyarısıyla karşılaştım. Bir şifrenin raf ömrü olur mu diye söylenirken, yeni şifre belirlemek için dahi mevcut şifremi tekrar girmem, belirlediğim şifremi ise, teyit amaçlı iki kere girmem gerekiyordu. Söylenenleri yaptım. Ancak bu sefer şöyle bir uyarı ile karşılaştım: ‘YENİ ŞİFRENİZ DAHA ÖNCE KULLANMIŞ OLDUĞUNUZ 5 ŞİFREDEN OLUŞAMAZ !’
Kendime yepyeni ve muhtemelen ileride hiç hatırlamayacağım bir şifre belirlemektense siteden çıkmayı tercih ettim. Faturamı da zamanında yatırmayıvereyim. Zira benzer bir olayı, kullandığım bir diğer banka ile iki gün önce yaşamıştım. Şu anda belirlediğim yeni şifre ile ilgili en ufak bir fikrim yoktu. Hatta sırf o yüzden berbat cingıllar eşliğinde yaklaşık 15 dakika bekledikten sonra, çağrı merkezindeki sevimsiz hanımefendi ile, görüşmemizin güvelik için kayıt altına alındığı ve yersiz bir şekilde anamın bacımın işin içine katıldığı (kızlık soyadı falan), karışık ve başarısız bir telefon görüşmesi yapmıştım. Bu görüşmeden bir tane de bu banka için yapmaya hiç niyetim yoktu.

Otobüsten inip, şirkete girdiğimde, kapının açılması için şifremi girmem gerekti. Şifremi hatırlayamadığımdan zile basarak yardım istedim. Güç-bela, bilgisayarımın başına oturup log-in şifresini yazdığımda yeni bir ‘ŞİFRENİZİN KULLANIM SÜRESİ DOLMUŞTUR. LÜTFEN YENİ BİR ŞİFRE BELİRLEYİNİZ’ uyarısıyla karşılaştım. Yeni belirlediğim şifreyi ise bilgisayarım bir türlü kabul etmiyordu. Sonrasında ekranımda şöyle bir şeyler gördüğümü hatırlıyorum: ‘YENİ BELİRLEDİĞİNİZ ŞİFRE, 12 HANELİ, YOK YOK 18 HANELİ OLMALI VE RAKAM, BÜYÜK HARF, KÜÇÜK HARF, ÖZEL KARAKTERLERDEN OLUŞMALIDIR. AYRICA TABİİ Kİ DE DAHA ÖNCE BELİRLEMİŞ OLDUĞUNUZ 24, YOK YOK 48 ŞİFREDEN OLUŞAMAZ. ÇÜNKÜ BENİM CANIM ÖYLE İSTİYOR. HATTA BEN BEĞENMEZSEM BUNLARA UYSA DAHİ KABUL ETMEM. SEN DE HEM BENİM GÖNLÜMÜ HOŞ TUTMAK HEM DE YENİ BELİRLEDİĞİN ŞİFRENİ EŞEKLER GİBİ HATIRLAMAK ZORUNDASIN. HA HAH HAAA!!’ Gözlerime inanamıyordum. Mesajı birkaç defa okudum. Evet! Aynen böyle yazıyordu.

Sonrasında anlatılanlara göre, Herkesin şaşkın bakışları altında monitörümü kaldırıp duvara çalmışım. Bağıra çağıra, birkaç anlamsız rakam ve harf sıralamışım. Ardından kahkahalar atıp, telefonumun üzerinde sıçramışım. Herkese küfrederek iş yerini terk etmiş ve üzerimi çıkararak çırılçıplak kaldırımlarda koşmuşum. En son kollarımı açıp gökyüzüne doğru ‘Şifre Ebenin.Mı457!!’ diye bağırdıktan sonra bayılmışım…
Genç ve güzel kadın da yatağın yanına yanaşıp elimi tutuyor… O, yaşlı olana göre biraz daha sakin. Ancak üzüntüsü yüzünden kolayca okunabiliyor. ‘Biraz daha iyi misin Mert? Eve gidelim mi?’ diyor. Ne evi? Sen kimsin? Endişelendirmemek için sormuyorum bu soruları. Yalnızca hafifçe gülümsüyorum.
Bir müddet sonra, içeriye, arkasındaki asistanları ile birlikte havalı bir doktor giriyor. Alnını merdivenleyip, gözlüklerinin üzerinden bana ciddi bir bakış atıp ‘Nasıl oldun delikanlı? Biraz daha iyi misin?’ diye soruyor. Elimle biraz yaklaşmasını işaret ediyorum. Eğiliyor. Kulağına yaklaşıp fısıldıyorum: ‘‘Şifre Ebenin.Mı457!!’
Sevgiler
Mert


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder