Çocuğu olan iyi bilir. Bir ebeveynin en kıymetli zamanları
çocuğunun tablet ya da televizyon karşısında paralize edilmesini ya da uzun bir
uyu/uyumam inatlaşmasından galip çıkılmasını müteakip başlar. Bu vakitler,
varlığını bir şeyin varlığına armağan etmeyi tüm eğitim hayatı boyunca
içselleştirmiş bir neslin, tüm varlığını artık çocuğuna armağan ettiği sefil
hayatını anlamlı kılabilmek adına bulunmaz (!) nimettir.
Böylesi iple çekilen zamanlar, çoğunlukla Netflix’te en
fazla 3 bölüm tahammül edilebilen (bol sevişmeli bir dizi ise bu süreç 1 sezona
kadar çıkabilir) dandirik diziler karşısında uyuklamalarla, evin kalan ev
işlerini yapmakla, karelere bölünmüş ekranda pek çok kafanın aynı anda bağırdığı
tartışma programlarıyla, ya da sosyal medyada oradan oraya savrulmalar ile heba
edilir. Çünkü meşakkatli bir sürecin ardından ne vücutta ATP, ne de beyinde
dopamin kalmıştır.
İçinden geçtiğim böylesi uzun bir fetret dönemi sonrası
yazmayı ne kadar özlediğim aklıma geldi. Açıkçası çok zamandır yazmak adına
planlar yaptım ve yazı materyalleri biriktirdim. Elbette seneler içerisinde ‘Karpuz
Kesecektik’ bloğunu yazan adamdan farklı bir adam haline geldim. Elimden
geldiğince okumaya ve okuduklarımı bir birilerine ilintilemeye çalışıyorum.
Sanırım okumaktan ziyade bu bilgileri beynimizdeki nöron ağları misali
birbirleri ile ilişkilendirmek konusunda ayrı bir çaba gerekiyor. Ve bunu
yapmanın en güzel yolu da bu bilgileri yazıya dökerek yorumlamak.
Yani eğer bu bloğun bir okuyucusu olacaksa (ki bu inanın şu
aşamada benim için çok da mühim değil), eskiler karıştırıldığında çok daha
mizahi ve eğlenceli yazılar bulurken, sonraki yazıların daha bilgi odaklı
olduğunu görecek. Elbette herhangi bir konunun uzmanı değilim ancak farklı disiplinlerde
bolca okumayı ve okuduklarımı kendimce kaleme almayı seviyorum. Buradan
yazacaklarımın yine yalnızca beni bağlayacağı sonucunu da gayet tabi çıkarılabilir.
Çokça zamandır planladığım yeniden yazma eylemine esas
vesile olan elbette hepimizin evlere tıkılıp kalması. Bu sürecin yaratıcılık ve
üretkenlik açısından oldukça verimli geçirilebileceği kanaatindeyim. Karantina sürecine
büyük anlamlar ve misyonlar yüklemek elbette anlamsız ve yersiz olacaktır, zira
kıyamet günü tatbikatı yaşanan bir dünyada öncelikli olan üretkenlik değil,
hayatta kalmak ve ruh halimizi sağlıklı tutabilmektir.
Eh, o zaman elbette ilk konumuz CoronaVirüs ve bu salgının
bize düşündürdükleri, öğrettikleri olacak. Hadi başlayalım...